A.Nabi Kastarlak Kimdir

Aşk'a İnanmışt'ı

Genel Yönetici
Staff member
Katılım
28 Mart 2008
Mesajlar
23.243
Tepki puanı
2.147
Puanları
163
Yaş
40
Bulunduğu Yer
ŞANLIURFA
Tuttuğu Takım
GALATASARAY
Dr. Ahmet Nabi Kastarlak 20 Kasım 1891 tarihinde Bulgaristan'ın Plevne şehrinde doğdu. Babası İbrahim bey ve annesi Zehra hanımdır. Kendisinin Plevne'deki çocukluk günleri ile ilgili bilgimiz yoktur. İlkokul öğrenimini Plevne'de tamamladı. 1903 yılında bir burs kazanarak İstanbul'da Darüşşafaka Lisesine kayıt oldu. O yıllarda eğitim düzeyi iyi bir okul olan Darüşşafaka Lisesinde derslerine önem veren ve çalışkan bir öğrenci olan Nabi beyin Lise diplomasından da aldığı notların yüksek olduğu görülmektedir. İyi bir ögrenci olmaktan başka, Nabi bey haksızlığa karşı koyan bir genç idi. Babası İbrahim beyin oğlunu daima teşvik ettiği ve eğitimini ilerletmesini istediğini biliyoruz.

Nabi bey 1910 yılında Darüşşafaka Lisesi'nden mezun oldu. Aynı yıl Haydarpaşa'daki Tıp Fakültesi'ne girdi. Yirmi yaşında idi ve Kadıköy'de Yeldeğirmeni semtinde, fakültesine yakın olması için tuttuğu kiralık odada yalnızdı. Bütün yakınları Plevne'de idi. Nabi bey birincı yıl F.K.B. olarak tanımladığımız Fizik-Kimya-Biyoloji derslerine devam etti ve sınavlarını başarı ile verdikten sonra ikinci sınıfa geçti.

Haydarpaşa'daki Tıp Fakültesi'nde birinci yılını başarı ile tamamladıktan sonra Avrupa'da tıp eğitimi görmeye karar veren Nabi bey o yıllarda bu alanda ileri düzeyde olan Fransa'da Montpellier Tıp Fakültesi'ne müracaat etti. Yapılan yazışma sonunda, kendisinin isteğine olumlu cevap geldi. 1911 yılında Osmanlı İmparatorluğu ile Fransa arasında eğitim anlaşması olmadığı için Nabi bey P.C.N. olarak tanımlanan F.K.B. derslerini Montpellier Tıp Fakültesinde tekrar okudu. Kendisine verilen P.C.N. sertifikasından başarılı bır öğrenci olduğunu görmekteyiz. 1911-1912 yıllarındaki bu başarısından sonrada birinci doktora sınavlarını başarı ile verdi.

Tıp eğitimine Montpellier de devam eden Nabi beyi Birinci Dünya Savaşı değişik bir açıdan da etkiledi. Kendisi o yıllarda Bulgaristan vatandaşı idi ve Fransa Bulgar vatandaşı olduğu için Tıp öğrencisi Nabi beyi sınır dışı edecekti. Çünkü Fransa ile Bulgaristan ve Türkiye karşı gruplar halinde savaşın içinde idiler. 1915 yılında tarafsız bir ülke olan İsviçre'ye gitmeye karar veren Nabi bey Cenevre Tıp Fakültesi'ne kaydını yaptırdı. Geriye kalan tıp eğitimine Cenevre'de devam etti. 13 Temmuz 1917 tarihinde ikinci doktora sınavlarını başarı ile geçti. Hemen arkasından bitirme aaaini hazırlamaya başladı. aaainin başlığı "Des Causes d'Erreur du Cyto-Dıagnostıc des Epanchements des Sereuses". aaa çalışması ve sınavı kabul edildi ve 2 Temmuz 1919 tarihinde Nabi bey "Docteur en Medecıne" ünvanı ıle 1154 numaralı diplomasını aldı. Basılmış olan aaaini ebeveynlerine ithaf eden Dr. Nabi bey, Dr. Akil Muhtar'dan (Özden) sonra Cenevre Üniversitesi, Tıp Fakültesinden mezun olan ikinci Türk doktoru olmayı başarmıştır.

1918 ve 1919 yıllarında Hôpital Cantonal de Genève'de çalışmalarına devam ettı. Hôpital Cantonal de Genève (Cenevre Kanton Hastanesi) de Prof. Mayor'un tedavi kliniğinde Asistan sıfatı ile çalıştı. Dr. Nabi bey bu yıllarda Cenevre'de bulunan Türk arkadaşları ıle ömrü boyunca devam edecek dostluklar kurmuştur. Bu dostlarından Prof. Dr. Fahri Arel cerrahi dalında, Dr. Hakkı Hayri (Ayrı) göz hastalıkları dalında, ve Dr. Şükrü Saracoğlu Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanlığını yaparak tanınmışlardır. Bu genç doktorlar Türkiye'ye döndükten sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ve gelişmesinde önemli görevler almış, ve başarılı olmuşlardır. Bir kısmı tıp eğitiminde öğretim üyesi olup binlerce öğrenci yetiştirmiştir.

Dr. Nabi beyin Cenevre Kanton Hastanesi Cerrahi Kliniğinde 20 Mayıs 1918 den 9 Haziran 1918 tarihine kadar Assistant Externe sıfatıyla staj gördüğü ve bu süre içinde Assistant Interne vekaletindede bulunduğunu Cerrahı Kliniği Şefi Prof. Dr. Kummer'ın 31 Ağustos 1922 tarihli referans mektubundan anlamaktayız.

Dr. Nabi beyin altı ay Assistant Externe sıfatıyla ve sonra 25 Kasım 1920'den Ağustos 1922 tarihine kadar Assıstant İnterne olarak Prof. Dr. Mayor'un yanında çalıştığını 31 Ağustos 1922 tarihli referans mektubundan öğrenmekteyiz. Bu vesikanın sonunda Prof. Dr. Mayor, Dr. Nabi beyi "kemali hararetle tavsiye ederim" diyerek kendisi hakkındaki olumlu referansını belirtmektedir.

İncelediğimiz vesikalardan anlaşıldığı gibi 1919 yılında Cenevre'de Prof. Dr. Mayor'un Clinique Therapeutic (Tedavi Kliniğinde) ve aynı hastahanede sonradan Assistant Interne olarak tayin edilen Dr. Nabi bey bu göreve getirilen ikinci Türk doktoru idi. Türkiye'ye döndükten bir süre sonra yine önemli bir tedavi kliniğinde öğretim üyesi olarak çalışması bu deneyimlerine dayanmaktadır diyebiliriz.

1922 yılında İbrahim bey oğlu Dr. Nabi beye Avrupa'da geçen onbir yılın sonunda Türkiye'ye dönmesi zamanının geldiğini bildirdi. Dr. Nabi bey İstanbul'a 31 Ağustos 1922 tarihinde döndüğü zaman 31 yaşında idi. Anadolu'da İstiklal Savaşı bitmek üzere idi ve İstanbul düşman ordularının işgali altında idi. 9 Eylül 1922'de İzmir ve Ege bölgesi düşmandan kurtarıldı. O günlerde İstanbul'a gelmiş olan Dr. Nabi bey, 11ci Hilali Ahmer (Kızılay) İmdadı Sıhhiye Heyeti'ne gönüllü olarak müracaat etti. Operatör Prof. Dr. Kara Kemalin kurduğu bu heyet İstanbul'dan gizli olarak ayrıldı ve İzmir'e vardı. Dr. Nabi beye Alaşehir Memleket Hastahanesi ve dispanserinin idaresi verildi. Fakat bulunduğu bölgede yaygın olan ve pek şiddetli seyreden sıtma hastalığına yakalandı. Çok halsiz düştüğü ve uzun dinlenmeye ihtiyacı olduğu için mecburen vazifesinden istifa ederek 22 Aralık 1922 de Istanbula döndü.

11ci Hilali Ahmer İmdadı Sıhhiye Heyeti'nde görev yaparken, Dr.Nabi bey Bulgaristan tabiyetinde idi. Istanbula dönünce 23 Mayıs 1923 tarihinde Istanbul Nüfus Müdüriyeti'ne 4055 numaralı yazı ile müracaat ederek Türkiye vatandaşlığına geçmek istedi. Bir gün sonra 24 Mayıs 1923'de Türkiye vatandaşlığına kabul edildi ve kendisine Bakırköy Nüfus Memurluğundan "Nüfus Hüviyet Cüzdanı" verildi.

O günlerde İstanbul'da yalnız bulunan oğluna yardım etmek ve hayatını kurmasına katkıda bulunmak için Plevne'den Dr. Nabi beyin babası İbrahim bey İstanbul'a geldi. Birlikte Bakırköy'de bir apartman dairesi kiraladılar.

Dr. Nabi bey Istanbul Darülfunu Tıp Fakültesi'ne öğretim üyesi olmak için girmeye karar verince, Fransa'dan ve İsviçre'den almış olduğu tüm diploma, sertifika, evrak ve tavsiye mektupları ile Fenni Tedavi ve Seririyatı başkanı Prof. Dr. Akil Muhtar (Özden) beye gitti ve görüştü. Fakat İsviçre'de aynı üniversite, klinik ve aynı hocaların yanında yetişen Dr. Nabi beye Dr. Akil Muhtar red cevabı verdi. Uzun yıllar Avrupa'da İsviçre'de yetişen ve o zamanlar için en iyi tıp tahsilini alan Dr. Nabi beyin Tıp Fakültesi'ne Öğretim Üyesi olması normaldı. Bu emelini bu defa gerçekleştirememesi Dr. Nabi beyi çok etkilemiştir. Fakat çizdiği meslek yolunda ilerlemeye devam etmiştir.

Dr. Nabi bey o günlerde Sirkeci'de Babıali Caddesi'nde bulunan meşhur Meserret Otelinin sahibi Mustafa beyin aracılığı ile Hoca Paşa Camii Sokağı'nda Aydın Oteli'nin sahibi ve Bulgaristan muhaciri İbrahim Ethem (Aydın) bey ve kızı Mürvet hanım ile tanıştı. Kısa bir nişanlılık süresinden sonra Dr. Nabi bey, babası İbrahim beyinde arzusu ile, Mürvet hanım ile 5 Temmuz 1923 tarihinde Bakırköy, İstanbul'da evlendi.

Dr. Nabi bey 23 Eylül 1923 tarihinde Hükümet İmtihanını başarı ile geçerek İstanbul Sıhhiye Müdüriyeti'nden tıp doktorluğu yapmak için gereken belgeyi aldı. Babası İbrahim beyin yardımı ile Istanbulun Bakırköy semtinde bir özel muayenehane açtı. Kısa bir süre sonra burasını kapattı ve daha merkezi bir adres olan Babıali Caddesi'nde, Istanbul Vilayet binası karşısındaki bir binada ikinci muayenehanesini açtı. Burada 14 Mart 1925 tarihine kadar çalışmasına devam etti. Fakat yeteri kadar para kazanamadığından maaşlı bir iş istedi ve Sinop Devlet Hastahanesi'nin Dahiliye Mütehassısı oldu. Sinop'a yalnız gitti. Fakat bu görevinde 23 Mart 1925 den 1 Mayıs 1925 tarihine kadar kaldı ve istifa ederek İstanbul'a döndü.

10 Haziran 1925 den 9 Aralık 1925 tarihine kadar Istanbulda Beledıye tababetinde bulunan Dr. Nabi bey, 10 Aralık 1925 den 16 Kasım 1933 tarihine kadar Kadıköy Belediye Dispanserinde hekimlik yaptı. Dr. Nabi beyin hayatının bu devresi mesleki bakımdan tatminkar bir görev ve yön bulmak ve özel hayatında mesut bir aile hayatı kurmak çabaları ile doludur.

İsviçre'den döndükten sonra Türkiye'deki şartlara alışmakta çektiği güçlükler ve özellikle Tıp Fakültesi'ne öğretim üyesi olarak girememesi, sık sık iş değiştirmek zorunda kalması Dr. Nabi beyde derin manevi etkiler yaratmıştır. Bunun yanında aile yaşamı ömrünün sonuna kadar huzurlu geçmiş ve eşi Mürvet ile 1 Ağustos 1925 de bir kızları (Selmin) ve 10 Mayıs 1932 de bir oğulları (Bülent) olmuştur.

Dr. Nabi bey 9 Nisan 1932 tarihinde Birinci Sınıf Dahiliye Mütehassısı oldu. Kadıköy Dispanseri'nde görevine devam ederken Milli Mücadele'de görev almış emekli subay Tevfik Bıyıklıoğlu ile tanışması Dr. Nabi beyin hayatında önemli bir sayfa açmıştır. Tedavi ettiği Tevfik Bıyıklıoğlu o zamanlar Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün Özel Kalem Müdürü idi ve Ankara'da nüfuzlu bir kimse idi. Dr. Nabi bey ile yaptığı görüşmelerde Tevfik Bıyıklıoğlu, Dr. Nabi beyin İstanbul Tıp Fakültesine yaptığı müracaatı ve red edilmesini öğrendi. Bunun üzerine zamanın Eğitim Bakanına (büyük bir olasılıkla Dr. Reşit Galip bey) durumu anlattı. Istanbul Darülfununun ilgası ve yeni İstanbul Üniversitesinin kurulma aşamasında müşavir olarak İsviçre'den çağrılan Prof. Dr. Malche'a da danışıldığı ve onun Dr. Nabi bey için müspet düşünmüş olabileceği akla yakındır. Yapılan araştırma sonucu Dr. Nabi bey Istanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıp Müfredatı, Farmakodinami ve Tedavi Kliniği Doçentliğine ayda 55 Lira asli maaşla tayin olundu ve 19 Kasım 1933 tarihinde görevine başladı. Bu gelişmeden ötürü Dr. Nabi bey bütün hayatı boyunca Tevfik Bıyıklıoğlu'nu hörmet ve sevgi ile anmıştır.

1933 yılında İstanbul Üniversitesi kurulurken sınavsız olarak tayin edilen doçentlerden olan Tıp Müfredatı Farmakodinami ve Tedavi Kliniği Doçenti Dr. Nabi Kastarlakoğlu'nun, talimatnamenin geçici maddesine göre sınavının yapılması kararlaştırılmıştır. 10 Şubat 1937 tarihli belgeden Dr. Akil Muhtar Özden, Dr. Neşet Ömer İrdelp, Dr. Erich Frank, Dr. Liepschitz ve Dr. Nurettin Kamil İrdelp den oluşan sınav jürisinin pratik ve teorik sınavı yaptığını öğreniyoruz. Buna göre Dr. Nabi beyin Doçentlik için gerekli özelliklerinin olduğunun, sınavını başarı ile geçirdiğinin ve Doçent ünvanına layık olduğunun kararlaştırıldığı görülmektedir. Sınavına ek olarak Dr. Nabi bey "Digilanide Üzerine" başlıklı aaaini hazırlamıstır.

İkinci Dünya Savaşı içinde Dr. Nabi bey Türk Ordusunda Tabip Yüzbaşı rütbesinde görev aldı. Birinci kez askere çağrıldığında Bursa Askeri Kükürtlü Hastahanesi'nde, ikinci kez ise Kırklareli Askeri Hastahanesi'nde askerlik görevini yapmıştır.

30 Kasım 1940 tarihinde Ord. Prof. Dr. Akil Muhtar Özden Tıp Fakültesi Dekanlığına şu belgeyi göndermistir: "Doçentim Dr. Nabi Kastarlak yedi senelik müddetini bitirmistir. Kendisi tahsilinin pek esaslı olması, ciddiyeti, malumatının vüsatı, metodik fenni çalışmaları ile diğer refikleri arasında hakikaten Profesörlük ünvanına istihkak kesb etmiştir. Bu hususta dikkat nazarımı celb etmiş olmanızdan dolayı size müteşekkirim."

Doç. Dr. Nabi beyin, Dr. Akil Muhtar Özden, Dr. Neşet Ömer İrdelp, Dr. Erich Frank, Dr. Hayrullah Diker, Dr. Muzaffer Esad Güçhan dan kurulu jürinin hazırladığı olumlu raporun 19 Aralık 1940 tarihinde Tıp Fakültesi meclisinde büyük bir oy çokluğu ile Profesörlüğe terfie layık görülmüştür.

Prof. Dr. Nabi bey Bulgaristan'da Kastarlakoff veya Kastarlakzade olarak bilinen bir Türk asıllı aileden geldiğinden soyadını önce Kastarlakoğlu ve sonradan 1940 yılında Kadıköy Nüfus Memurluğu'na müracaat ederek sadece Kastarlak olarak düzelttirmiştir.

Prof. Dr. Nabi Kastarlak meslek hayatına İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Cağaloğlunda, Nuruosmaniye Caddesi'nde, caminin karşı köşesinde açtığı muayenehanesinde Dahiliye Mütehassısı olarak çalışarak devam etti. Kadıköy, Bahariye Caddesi, Sokullu Sokağı köşesindeki iki katlı evinin bir odasında da hasta kabul ederdi. 1935 ile 1958 yılları arasında Cağaloğlu meydanına bakan ikinci kattaki muayenehanesine randevu ile veya randevusuz gelen hastalara aynı ilgi ile bakardı ve muhtaç hastalarından para almadığıda olurdu. Muayenehanesi bir muayene odası ve komşu diş hekimi ile birlikte kullandığı bekleme odasından ibaretti. Muayene odasında, zamanın kabullerine göre, oymalı bir yazıhane ve iskemle, hastaları için iki deri kaplamalı rahat koltuk, muayene sediri, cam kapılı tıbbi alet dolabı, tartı, ve röntgen resimlerini okumak için ışıklı ekran vardı. Odalar çini kaplamalı iki odun sobası ile ısıtılırdı. Hastaları bir kadın hastabakıcı karşılardı. Taksim veya Şişli gibi zengin semtlerde muayenehane açmamıştır. Uzun yıllar ailesinin ısrarlarına rağmen özel otomobil almamış ve her gün Kadıköy'deki evinden Beyazıt'ta Tıp Fakültesi'ndeki işine üç vasıta değiştirerek ve yürüyerek gitmiştir. 1948 yılları civarında muayenehanesinde vizite ücreti 5 TL sı idi.


1950 yılında Dr. Nabi bey plöreziden oldukça ağır bir rahatsızlık geçirdi. Moda'da oturan ve onun ilk asistanlarından olan Prof. Dr. Suphi Artunkal kendisiyle yakından ilgilendi ve her günün akşamı evine gitmeden Dr. Nabi beyi evinde ziyaret ederek tedavisini yürüttü. Dr. Nabi bey Haziran 1950 de iyileşti. Fakat hastalığının sonucu astma ve kalp rahatsızlıkları gelişti. Kontrol altında olmasına rağmen bu rahatsızlıkları sonucu fiziki durumu kötüleşti ve çabuk yaşlandı. Oğlu Y. Müh. Mimar Bülent Kastarlak Eylül 1956 da Amerika'ya yüksek eğitimini ilerletmek için gidince, ayrılık onu üzdü. Elli beş yıl önce, on iki yaşında Plevne'den ayrıldıktan sonra gerçekleştirdikleri ve başarıları artık geride kalmıştı. İlerisi için emelleri azalmıştı.

3 Şubat 1958'de Kadıköy'deki evinde üşüttüğü için işine gitmemişti. Kendi kendisine her zaman yaptığı gibi bir penisilin enjeksiyonu yaptı. Bir kaç dakika sonra öğle yemeği masasına oturunca fenalaştı ve müdahele yapılamadan vefat etti. Ölüm sebebi olarak rapora Coronary Thrombosis yazıldı. Cenazesi Kadıköy'deki evinden yetistirdiği yüzlerce doktor, öğrenci ve sevenleri tarafından alınıp Kadıköy camisinde namazı kılındı. Mezarı, eşi Mürvet ve kızı Selmin ıle birlikte, İstanbul Mecidiyeköyü Zincirli Kuyu Asri Mezarlığı'ndaki özel Kastarlak Ailesi mezarındadır.

Prof. Dr. Nabi Kastarlak Türkiye'ye modern anlamda farmakoloji ve tedavi ilmini getirmiş olan öğretim üyelerindendir ve binlerce genç doktor yetiştirmiştir. Bugün onu Türkiyenin yetiştirdiği ileri ilim adamlarından biri olarak tanıyoruz. Türk tababetine en büyük katkısı zamanının Avrupada geliştirilmiş farmakoloji ve tedavi bilgilerini ve tecrübelerini, yetiştirdiği genç doktorlar aracılığı ile, yirmi beş yıl gibi kısa bir sürede Türkiye çapında tanıtabilmesi olmuştur. Ölümünden kırk yıl sonra bile Türkiye içinde ve dışında çalışan Türk doktorları Prof. Dr. Nabi Kastarlakı hörmetle hatırlamaktadırlar.


Prof. Dr. Nabi Kastarlak için yazılmış en ilginç değerlendirme meslekdaşı Ord. Prof. Dr. Akil Muhtar Özden tarafından 30 Kasım 1940 tarihinde yazılmış bir takdim mektubunda gözükmektedir. Bu mektupta, o zaman Doçent olan, Dr. Nabi Kastarlak'ın tahsilinin pek esaslı olduğu, kendisinin ciddi, bilgili, metodik çalışmalar yapan bir ilim adamı olduğu belirtilmektedir. Meslekdaşlarından ve öğrencilerinden onun çalışkan, ciddi, dürüst, bilgili bir doktor ve öğretmen, yakınlarından ise mütevazı, seven ve sevilen bir aile insanı olarak tanıyoruz.

Istanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Haseki Hastahanesi Farmakodinami ve Tedavi Kliniği'nin bu gün Türk doktorlarını yetiştirmekteki başarıları büyük ölçüde Ord. Prof. Dr. Akil Muhtar Özden, Prof. Dr. Necmettin Rifat Yarar, Prof. Dr. Nabi Kastarlak ve Klinikte yakın meslekdaşları olan Ord. Prof. Dr. Sedat Tavat, Prof. Dr. Reşat Garan, ve Prof. Dr. Suphi Artunkal'ın uzun yıllar bu kuruluşlara verdikleri emeklere dayanmaktadır. Onları tekrar h örmetle hatırlıyoruz.

Türk Tıp Tarihinde gerçekten önemli bir yeri olan Istanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Haseki Hastahanesi Farmakodinami ve Tedavi Kliniği'nin bu değerli öğretim üyesi, ve günümüzün hocalarının hocası, olarak Prof. A. Nabi Kastarlak'ı örnek bir kişi olarak tanıyoruz.

Prof. Dr. Nabi Kastarlak'ın tıbbi çalışmaları ve yazıları ekteki listede gösterilmiştir. Bilinen 16 yazısı zamanın ilgi çeken tıbbi konularını kapsamaktadır
1919 yılında İsviçre'de hazırladığı doktora aaai Des Causes d'Erreur du Cyto-Diagnostic des Epanchements des Sereuses iki asıl baskı olarak elimizde mevcuttur. Cenevre Üniversitesi, Tıp Fakültesi kütüphanesi arşivinde aaain orijinali korunmaktadır ( aaain kopyasını Bülent Kastarlak'tan istiyebilirsiniz).
 
Back
Yukarı