- Katılım
- 28 Mart 2008
- Mesajlar
- 23.246
- Tepki puanı
- 2.148
- Puanları
- 163
- Yaş
- 40
- Bulunduğu Yer
- ŞANLIURFA
- Tuttuğu Takım
- GALATASARAY
Hz. Şuayb (Arapça: شعيب, İbranice: יִתְרוֹ Yitro), [1] Medyen ve Eyke ahâlisine gönderilen bir peygamberdir. Hz. İbrâhim'in veya Hz. Sâlih'in neslindendir. Soyunun anne tarafından Hz. Lut'un kızına ulaştığı ve Hz. Eyyûb'la teyze oğulları oldukları rivâyet edilmiştir.[2] Hz. Şuayb'ın soyu, Şuayb b. Mîkâil [3], b. Yeşcür [4], b. Medyen, b. İbrahim şeklindedir.[5][6]
İttifak edilen görüş, Hz. İbrahim'in soyundan geldiği olsa da, babasının ismi hakkında tam bir ittifak yoktur. O zat hakkında Mikail, Mikyil, Ayfa, Cizî, Becheb gibi isimlerden bahsedilmiştir.[7][8]
Mikail ismi, farklı farklı kaynaklarda hem Hz. Şuayb, hem babası hem de annesinin ismi olarak geçmektedir. (Akhenaton notu)
Hz. Şuayb'ın Tevrât'ta ismi Mikâil olarak bildirilmiştir.[2] Kimi kaynaklarda Mikail, Hz. Şuayb'ın Hz. Lut'un kızlarından biri olan annesinin [9] ve kimi zaman da babasının adı olarak geçer.[7] Yine farklı bir görüş olarak; Hz. Şuayb'ın annesi, Hz. Lut'un kızıydı diyenler olduğu gibi, Hz. Şuayb'ın Hz. Lut'un kızıyla evlendiğini nakledenler de olmuştur.[7][8]
Kimi kaynaklara göre Hz. Şuayb, aynı zamanda da Hz. Mûsâ'nın kayınpederiydi.[2] Kızı Safura'yı Hz. Musa ile evlendirmişti.[10] İbn-i Kesir; Hasan Basri ve Malik b. Enes'den nakledilen bir rivayeti delil getirerek diyor ki: "Şuayb, kavmi helâk olduktan sonra uzun bir süre yaşamış ve aynı zamanda Musa (a.s)'a, kızını nikâhlamıştır." [11] Fakat çoğunluğun görüşü, Hz Musa'nın Medyen'de görüştüğü ve kayınpederi olan bu Şuayb isimli zatın, peygamber olan Hz. Şuayb'dan farklı biri olduğudur. Çünkü Hz. Şuayb, Hz. Lut'un kızlarından biriyle evlendiği ya da annesinin Hz. Lut'un kızlarından biri olduğunu da göz önüne alarak, Hz. Lut ile Hz. Musa arasında asırlarca süren bir zaman farkı vardır.[8]
Kişiliği
Hz. Şuayb, kavmi ve kabilesi arasında tertemiz bir ahlak ile tanınmıştı. Son derece sabırlı, olaylar karşısında heyecana kapılmayan, aklın ve tecrübenin verdiği ölçüler doğrultusunda hareket eden halim bir insandı. Hakkı batıldan, iyiyi kötüden ayırma konusunda kabilesinin de can-u gönülden takdîr ettiği bir şahsiyetin sahibiydi. Öyle ki onun karşısında hasım ve düşmanlıklarını açıkça ilan ettikleri zaman bile, onun halim ve reşid bir şahsiyet olduğunu itiraf etmekten kendini alamamışlardı.[8]
Hz. Şuayb, Arapça konuşurdu.[12] Büyük bir hatipti.[13] Fesahat ve belagat sahibi idi.[12] İnsanları güzel söz ve nasihatlerle aydınlatmaya çalıştı.[13] Kavmine güzel söz söylemesi, tatlı ve tesirli hitap etmesi sebebiyle kendisine "Hatîb-ül-Enbiyâ" (Peygamberlerin hatîbi) denildi.[14][13][2]
Yüce Allah'tan Şuayb (a.s)'a kitap veya sahife gönderilmedi.[15] O, Âdem, Şit, İdris, Nuh ve İbrahim'e indirilen sahifeleri okudu [16][15] ve onlarla tebliğde bulundu.[15] İnsanlara Hz. İbrâhim'e bildirilen dînin emir ve yasaklarını tebliğ etti.
Arabistan Yarımadasının kuzeybatısında Hicâz'la Filistin arasında Kızıldeniz sâhilinde yer alan Akabe Körfezinden Humus Vâdisine kadar uzanan Medyen bölgesinde doğup büyüyen Hz. Şuayb, o kavmin asîl bir âilesine mensuptu. Gençliği, dedelerinden Medyen adlı bir şahsın etrâfında toplandıkları için bu adla anılan Medyen halkı arasında geçen Hz. Şuayb, azgın ve sapık kavmin kötülüklerinden uzak yaşar, babasından kalan koyunlarıyla meşgul olur ve çok namaz kılardı.[2]
Hz. Şuayb'ın bir başka husûsiyeti de çok gözyaşı döken bir peygamber olmasıdır. Yaşlılığı esnâsında gözleri iyice zayıflamış, vücûdu da kuvvetten kesilmişti. Birkaç defa gözlerini kaybedesiye ağladı. Cenâb-ı Hak, yine gözlerini iâde edip:
“Ey Şuayb! Bu ağlama nedir? Cennet iştiyâkından mı, cehennem korkusundan mı?” diye vahyile suâl ettiğinde “Yâ Rabbî! Sen bilirsin ki, ağlayışım ne cennet iştiyâkından, ne de cehennem korkusundandır. Muhabbetin kalbime yerleşmiştir. Bir de endişem vardır: «Cemâlini müşâhede edebilmek!..» Eğer Sana nazar edebileceksem, hiçbir şeye gam yemem…” dedi. Cenâb-ı Hak vahyedip: “Sözünde sâdık olduğuna göre cemâlimi seyretmek Sana mübârek olsun ey Şuayb! Bu sebeple kelîmim Mûsâ bin İmrânı da Sana hâdim olarak veriyorum!” buyurdu.
Hz. Şuayb, merhametinin şiddetinden dolayı, insanları içinde bulundukları acınacak hâlden kurtarmak için ömrü boyunca kendisini yıpratırcasına bir gayret göstermiş, bu uğurda bütün gücünü sarf etmiştir.[17]
Hz. Şuayb; orta boylu, buğday benizli idi. Son zamanlarında, gözleri, görmez olmuştu.[18] Âmâ idi. [19]
Kurân-ı Kerîm'de A'râf, Şuarâ, Hûd ve Ankebût sûrelerinde Hz. Şuayb, Medyen ve Eyke kavimleri hakkında âyet-i kerîmeler mevcuttur.[2]
Hayatı
Allah gönderdiği elçiler vesilesiyle insanlara sonsuz kudretini, makamının yüceliğini ve üstünlüğünü, Kendisi'ne karşı gelenler için hazırladığı azabın şiddetini ve büyüklüğünü detaylı olarak bildirmiştir. Elçilerin bu tebliğinden sonra insanların yapması gereken, bu gerçekleri samimi olarak derin bir şekilde tefekkür etmek, niyetinde ve yaptığı işlerde hep bu gerçeklerin bilincinde bir tavır göstermektir.
Geçmişte yaşamış ve helak edilmiş olan tüm kavimler incelendiğinde, bunların kendilerine yapılan tebliğe rağmen Allahtan korkmayan, çirkin sapıklıklar yapan, başkalarının haklarına tecavüz eden, utanma duygularını kaybetmiş, yalnızca kendi menfaatlerini ve dünyevi çıkarlarını düşünen insanlar oldukları görülmektedir.
Bu şekilde helake uğrayan kavimlerden bir tanesi de Medyen kavmidir. Bu kavmin de en önemli özelliklerinden biri, pek çok farklı yöntem kullanarak ticarette hile yapmalarıdır. Hz. Şuaybın kavmini bu konuda uyardığı ve bunu terk etmemeleri durumunda helak ile karşılacaklarını hatırlattığı Kuranda detaylı olarak yer almaktadır.[20][21]
Medyen ve Ashab-ül Eyke(Eyke Halkı'na), Kuran'da adı geçen Hz. Şuayb, elçi olarak gönderildi. Şuayb, bu iki kavmin her birine, ayrı ayrı "tebliğ"de bulundu. Bu iki toplulukla yaptığı "tebliğ mücadelesi", Kuran'da çeşitli ayetlerde geçmektedir.[11]
İttifak edilen görüş, Hz. İbrahim'in soyundan geldiği olsa da, babasının ismi hakkında tam bir ittifak yoktur. O zat hakkında Mikail, Mikyil, Ayfa, Cizî, Becheb gibi isimlerden bahsedilmiştir.[7][8]
Mikail ismi, farklı farklı kaynaklarda hem Hz. Şuayb, hem babası hem de annesinin ismi olarak geçmektedir. (Akhenaton notu)
Hz. Şuayb'ın Tevrât'ta ismi Mikâil olarak bildirilmiştir.[2] Kimi kaynaklarda Mikail, Hz. Şuayb'ın Hz. Lut'un kızlarından biri olan annesinin [9] ve kimi zaman da babasının adı olarak geçer.[7] Yine farklı bir görüş olarak; Hz. Şuayb'ın annesi, Hz. Lut'un kızıydı diyenler olduğu gibi, Hz. Şuayb'ın Hz. Lut'un kızıyla evlendiğini nakledenler de olmuştur.[7][8]
Kimi kaynaklara göre Hz. Şuayb, aynı zamanda da Hz. Mûsâ'nın kayınpederiydi.[2] Kızı Safura'yı Hz. Musa ile evlendirmişti.[10] İbn-i Kesir; Hasan Basri ve Malik b. Enes'den nakledilen bir rivayeti delil getirerek diyor ki: "Şuayb, kavmi helâk olduktan sonra uzun bir süre yaşamış ve aynı zamanda Musa (a.s)'a, kızını nikâhlamıştır." [11] Fakat çoğunluğun görüşü, Hz Musa'nın Medyen'de görüştüğü ve kayınpederi olan bu Şuayb isimli zatın, peygamber olan Hz. Şuayb'dan farklı biri olduğudur. Çünkü Hz. Şuayb, Hz. Lut'un kızlarından biriyle evlendiği ya da annesinin Hz. Lut'un kızlarından biri olduğunu da göz önüne alarak, Hz. Lut ile Hz. Musa arasında asırlarca süren bir zaman farkı vardır.[8]
Kişiliği
Hz. Şuayb, kavmi ve kabilesi arasında tertemiz bir ahlak ile tanınmıştı. Son derece sabırlı, olaylar karşısında heyecana kapılmayan, aklın ve tecrübenin verdiği ölçüler doğrultusunda hareket eden halim bir insandı. Hakkı batıldan, iyiyi kötüden ayırma konusunda kabilesinin de can-u gönülden takdîr ettiği bir şahsiyetin sahibiydi. Öyle ki onun karşısında hasım ve düşmanlıklarını açıkça ilan ettikleri zaman bile, onun halim ve reşid bir şahsiyet olduğunu itiraf etmekten kendini alamamışlardı.[8]
Hz. Şuayb, Arapça konuşurdu.[12] Büyük bir hatipti.[13] Fesahat ve belagat sahibi idi.[12] İnsanları güzel söz ve nasihatlerle aydınlatmaya çalıştı.[13] Kavmine güzel söz söylemesi, tatlı ve tesirli hitap etmesi sebebiyle kendisine "Hatîb-ül-Enbiyâ" (Peygamberlerin hatîbi) denildi.[14][13][2]
Yüce Allah'tan Şuayb (a.s)'a kitap veya sahife gönderilmedi.[15] O, Âdem, Şit, İdris, Nuh ve İbrahim'e indirilen sahifeleri okudu [16][15] ve onlarla tebliğde bulundu.[15] İnsanlara Hz. İbrâhim'e bildirilen dînin emir ve yasaklarını tebliğ etti.
Arabistan Yarımadasının kuzeybatısında Hicâz'la Filistin arasında Kızıldeniz sâhilinde yer alan Akabe Körfezinden Humus Vâdisine kadar uzanan Medyen bölgesinde doğup büyüyen Hz. Şuayb, o kavmin asîl bir âilesine mensuptu. Gençliği, dedelerinden Medyen adlı bir şahsın etrâfında toplandıkları için bu adla anılan Medyen halkı arasında geçen Hz. Şuayb, azgın ve sapık kavmin kötülüklerinden uzak yaşar, babasından kalan koyunlarıyla meşgul olur ve çok namaz kılardı.[2]
Hz. Şuayb'ın bir başka husûsiyeti de çok gözyaşı döken bir peygamber olmasıdır. Yaşlılığı esnâsında gözleri iyice zayıflamış, vücûdu da kuvvetten kesilmişti. Birkaç defa gözlerini kaybedesiye ağladı. Cenâb-ı Hak, yine gözlerini iâde edip:
“Ey Şuayb! Bu ağlama nedir? Cennet iştiyâkından mı, cehennem korkusundan mı?” diye vahyile suâl ettiğinde “Yâ Rabbî! Sen bilirsin ki, ağlayışım ne cennet iştiyâkından, ne de cehennem korkusundandır. Muhabbetin kalbime yerleşmiştir. Bir de endişem vardır: «Cemâlini müşâhede edebilmek!..» Eğer Sana nazar edebileceksem, hiçbir şeye gam yemem…” dedi. Cenâb-ı Hak vahyedip: “Sözünde sâdık olduğuna göre cemâlimi seyretmek Sana mübârek olsun ey Şuayb! Bu sebeple kelîmim Mûsâ bin İmrânı da Sana hâdim olarak veriyorum!” buyurdu.
Hz. Şuayb, merhametinin şiddetinden dolayı, insanları içinde bulundukları acınacak hâlden kurtarmak için ömrü boyunca kendisini yıpratırcasına bir gayret göstermiş, bu uğurda bütün gücünü sarf etmiştir.[17]
Hz. Şuayb; orta boylu, buğday benizli idi. Son zamanlarında, gözleri, görmez olmuştu.[18] Âmâ idi. [19]
Kurân-ı Kerîm'de A'râf, Şuarâ, Hûd ve Ankebût sûrelerinde Hz. Şuayb, Medyen ve Eyke kavimleri hakkında âyet-i kerîmeler mevcuttur.[2]
Hayatı
Allah gönderdiği elçiler vesilesiyle insanlara sonsuz kudretini, makamının yüceliğini ve üstünlüğünü, Kendisi'ne karşı gelenler için hazırladığı azabın şiddetini ve büyüklüğünü detaylı olarak bildirmiştir. Elçilerin bu tebliğinden sonra insanların yapması gereken, bu gerçekleri samimi olarak derin bir şekilde tefekkür etmek, niyetinde ve yaptığı işlerde hep bu gerçeklerin bilincinde bir tavır göstermektir.
Geçmişte yaşamış ve helak edilmiş olan tüm kavimler incelendiğinde, bunların kendilerine yapılan tebliğe rağmen Allahtan korkmayan, çirkin sapıklıklar yapan, başkalarının haklarına tecavüz eden, utanma duygularını kaybetmiş, yalnızca kendi menfaatlerini ve dünyevi çıkarlarını düşünen insanlar oldukları görülmektedir.
Bu şekilde helake uğrayan kavimlerden bir tanesi de Medyen kavmidir. Bu kavmin de en önemli özelliklerinden biri, pek çok farklı yöntem kullanarak ticarette hile yapmalarıdır. Hz. Şuaybın kavmini bu konuda uyardığı ve bunu terk etmemeleri durumunda helak ile karşılacaklarını hatırlattığı Kuranda detaylı olarak yer almaktadır.[20][21]
Medyen ve Ashab-ül Eyke(Eyke Halkı'na), Kuran'da adı geçen Hz. Şuayb, elçi olarak gönderildi. Şuayb, bu iki kavmin her birine, ayrı ayrı "tebliğ"de bulundu. Bu iki toplulukla yaptığı "tebliğ mücadelesi", Kuran'da çeşitli ayetlerde geçmektedir.[11]