Milli Mücadele Sırasında Kurulmuş Yararlı-Zararlı Cemiyetler

Aşk'a İnanmışt'ı

Genel Yönetici
Staff member
Katılım
28 Mart 2008
Mesajlar
23.243
Tepki puanı
2.147
Puanları
163
Yaş
40
Bulunduğu Yer
ŞANLIURFA
Tuttuğu Takım
GALATASARAY
Zararlı Cemiyetler
Azınlıkların Kurduğu Zararlı Cemiyetler

Özellikleri Nelerdir?
Mondros Mütarekesinden sonra, ordunun terhis edilmesi ve devlet otoritesinin kalmaması üzerine ortaya çıktı.Azınlıklar tarafından, işgalci emellerine hizmet eden kuruluşlardı.Anadolu hareketine ve Türklerin milli devletine karşıydılar.Bu cemiyetlerin hepsi Rum Patrikhanesi tarafından yönetiliyordu.


İtilaf Devletlerince ekonomik ve siyasi açıdan destekleniyorlardı.
Wilson İlkelerine göre bulundukları yerlerin kendilerine verilmesini istiyorlardı.
Mondros Mütarekesinin yedinci ve yirmi dördüncü maddelerini uygulatmak istiyorlardı.


Mondros Ateşkes Antlaşmasının 7. maddesi şu şekildeydi : “İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde, herhangi bir bölgeyi işgal edebilecek.”

Mondros Ateşkes Antlaşmasının 24. maddesi şu şekildeydi: Altı Vilayet adı verilen yerlerde bir kargaşalık olursa, bu vilayetlerin herhangi bir kısmı işgal edilebilecek.

Cemiyetler

Mondros Mütarekesinden sonra Türk ordusunun terhisinden cesaret alan bazı azınlıklar, Milli Mücadeleye karşı bir takım cemiyetler kurmuşlardı.

Mavri Mira

İstanbuldaki Rum Patrikhanesi tarafından kurulan bu cemiyet, Bizans İmparatorluğunu yeniden canlandırmak ve Ege Bölgesinde ilerleyen Yunan ordusuna yardımcı olmak amacını güdüyordu. Çalışma alanı; Bursa, Kırklareli, Tekirdağ, İstanbul ve Bandırma idi. Yunan Kızılhaç, Resmi Göçmenler Komisyonu, Rum okullarındaki izcilik kurumları, Mavri Miranın emrinde çalışıyordu.

Trakya ve Yunan Komitesi

Trakyanın işgalinden doğan sorunları Yunanistan açısından çözmeye çalışan bir örgüttür. Buradaki milli direnişi ortadan kaldırmak ve tüm Doğu Trakyanın Yunanistana verilmesini sağlamak temel amaçlarıydı.

Pontus Rum Cemiyeti

Yunanistanın milli örgütü olan ve Yunanistanın 1829′da bağımsız olmasını sağlayan Etnik-i Eterya Cemiyeti Trabzon ve dolaylarında bir Rum Pontus Devleti kurmak amacıyla Pontus Rum Cemiyetini meydana getirdi.

Kordos Cemiyeti

Yunanistan tarafından İstanbulda “Rum Göçmenleri Merkez Komisyonu” adıyla kurduruldu. Derneğe İstanbul, Trakya, Trabzon, Marmara kıyıları ve İzmir gibi yörelerde düzeni bozma, Yunanistandan gelen özel görevlileri Rum göçmeni göstererek Doğu Karadeniz dolaylarına yerleştirme, bu yörelerdeki Rum azınlığı sayıca çoğaltma görevi verilmiştir.
Ermenilerin Kurduğu Cemiyetler


Daha önceleri Ermenilerin kurmuş oldukları “Taşnaksütyun” ve “Hıncak” adlı gizli örgütler milli mücadeleye karşı çıktılar ve işgalcilerle işbirliği yaptılar.
Ermeni Patriği Zaven Efendi de Mavri Miraya benzer bir örgüt kurup Rumlarla işbirliği yaptı. Zaven Efendi tarafından kurulan bu cemiyetin adı, “Rum-Ermeni Birliği Komitesi” idi. Ermeni İntikam Alayları da, Fransızlardan aldıkları destek ile Adana ve dolaylarında faaliyet gösteriyorlardı.


Yahudi Cemiyetleri

Yahudilerin çok büyük bir çoğunluğu bölücü çalışmalarda bulunmadı, ancak “Makkabi Cemiyeti” ve “Alyans israilit Cemiyeti” işgalcilere destek verdi.

Milli Varlığa Düşman Cemiyetler

Özellikleri Nelerdir?

Milliyetçi amaçlara tamamen karşıydılar.
Osmanlıcı ve hilafetçiydiler.
Başat Hürriyet ve İtilaf Fırkası etrafına toplanmışlardı.
Anadolu hareketine karşıydılar.
Ulusal örgütlere karşı direniş göstermişlerdir.
Manda ve himaye taraftarıydılar.


Hürriyet ve İtilaf Partisi

Kasım 1911′de Trablusgarp Savaşının yarattığı kaos döneminde Ahrar ve Mutedil Hürriyetperveran Fırkalarının birleşmesinden oluşmuştur. İttihat ve Terakki karşıtı olan bu fırka, bağımsızların ve gayr-i müslüm mebusların desteğiyle güçlendi. Fırkanın temel amacı, İttihat ve Terakki iktidarını yıkmaktı. Programında Osmanlcılığı, özyönetimi, özel girişimi, meşrutiyeti ve liberal iktisatı savunmaktaydı. 1912 “sopalı seçimleri” ne kadar iktidarda kalan parti bu seçimde ancak 6 milletvekilini Meclise sokabildi.
Bundan sonra parti sıkı bir muhalefete yöneldi. “İkdam” ve “Alemdar” gazeteleri partinin yayın organı oldu. 1913′deki Babıali Baskınından sonra parti dağılmaya başladı.
Mahmut Şevket Paşa suikastından sonra bir kısım parti mensubu yargılandı, idam edildi, Sinopa dürgün edildi ve ordan Avrupaya kaçtı.


Diğer Cemiyetler

Bu cemiyetler Mondros Mütarekesinden sonra Osmanlı Devletinin bağımsız yaşayamayacağını düşünen, Milli Mücadeleye karşı manda ve himaye yanlısıydılar.

Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası

Bu cemiyet milli mücadeleye karşı çıkan Damat Ferit Hükümetini desteklemiş, padişah ve halifeye bağlı kalmakla vatanın kurtulacağını savunmuştur.

Kürdistan Teali Cemiyeti

Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra kurulan bu cemiyet Wilson İlkelerinden yararlanarak özerk bir Kürt devleti kurmak için mücadele etmiştir.
Teali-i İslam Cemiyeti


İşgalcilerle mücadele edilemeyeceğini, bundan dolayı halifenin etrafında toplanmanın gerekliliğini savunmuşlardır.

İngiliz Muhibleri Cemiyeti

Bu cemiyetin başkanı bir İngiliz din adamı olan Rahip Fru idi. İşgallere karşı koymanın olanaksız olduğunu savunan bu cemiyete Damat Ferit de üye idi.

Wilson Prensipleri Cemiyeti

Ülkeyi Milletler Cemiyeti içerisinde diğer devletlerle eşit haklara sahip bir varlık haline getirmek amacıyla kurulmuştur.
Kurucularının Amerika Birleşik Devletlerinin manda ve himayesi altına girmekten yana oldukları bilinmektedir.


Hürriyet ve İtilaf Fırkası

İttihat ve Terakki Partisine düşman olarak çıkan bu cemiyet, Anadoludaki milli kurtuluş hareketine karşı en büyük tepkiyi göstermiştir. Bu parti (fırka) Damat Ferit tarafından özellikle milli direnişe karşı yönlendirilmiştir.
 
Mondros Mütarekesi ve Azınlıkların Faaliyetleri


a) Rumların Faaliyetleri

Mondros Mütarekesinin imzalanmasını müteakip Anadolunun muhtelif yerlerinde işgaller başladı. İngiltere ve diğer batılı devletlerin desteği ile Yunanlılar da İzmiri işgal ettiler. Yunanlıların İzmiri işgaliyle başlayan ilerleyişleri iç kısımlara doğru devam edecektir. Yunan askerlerinin Anadoluya ayak basmasıyla birlikte yıllarca içimizde yaşayan Osmanlı Devletinin tebaası olan Rumlar da Yunan askerleriyle birlikte, Türklere karşı katliamlara başladılar. Çünkü Rumları teşkilatlandıran ve Müslüman-Türk düşmanlığını onlara aşılayan başta Fener Patrikhanesi olmak üzere birçok Yunan-Rum cemiyetleri vardı. Bu cemiyetleri şöyle sıralayabiliriz.

Etnik-i Eterya Cemiyeti


Fener Rum Patrikhanesi ve Kiliseler

Mavri Mira Cemiyeti

Pontus Cemiyeti

Trakya Komitesi

Rum İzci Teşkilatı

Rum Matbuat Cemiyeti

Beyoğlu Rum Edebiye Cemiyeti

Rum Ticariye Cemiyeti

Asya-yı Suğra Cemiyeti

Rum-Yunan Müdafaa-i Milliye Cemiyeti

Rum-Yunan İttihad-ı Milliye Cemiyeti

Yunan-Rum Sahib-i Ahmer Cemiyeti

Yunan Bahriye İdaresi

Yunan Ahz-ı Askeri Şubesi

Yukarda adlarını verdiğimiz cemiyetlerin tamamı da Patrikhaneden maddî ve manevi destek alıyordu. Cemiyetleri, maddi olarak Yunan Kızılhaçı ile Atina ve Selanik bankaları destekliyordu.

Fener Rum Patrikhanesi


Fener Rum Patrikhanesi, Osmanlı Devletinin son dönemlerinden itibaren siyasî faaliyetlerini artırarak “Megalo İdea” yani “Büyük Fikir” “Büyük Ülkü”yü gerçekleştirmek istemiştir. Bu büyük fikir ise Bizans İmparatorluğunu diriltmek, Büyük Yunanistanı kurmak idi. Aslında, Yunanlıların Bizansla bir ilgisi yoktur. Ama onlar, Hristiyan devletlerin desteğini almak için kendilerini Bizansın varisi olarak gösteriyorlardı. Yunanlı ilim adamlarından Prof. Dr. Luvaris kilisenin faaliyetini şu sözlerle açıklamaktadır: “Kilise muayyen ölçüde çöken ülkenin haklarının mirasçısı halinde yükseltildi. Patrik, Hristiyanlar için Bizans İmparatorluğunun yerini aldı ve bununla imparatorun kıyafetini ve Bizans devlet alametlerini bu arada iki başlı kartalı da aldı.”

Görüldüğü gibi Patrikhane “Megalo İdea”nın adeta bekçisi ve takipçisi olmuştur. Bu çalışmalarının meyvesini de, II. Mahmud zamanında Mora isyanını çıkartmak ve Etniki Eterya Cemiyetine verdiği destek sonunda Yunanistanın kurulmasıyla almıştır.

Fener Rum Patrikhanesi, Yunanistan bağımsız bir devlet haline geldikten sonra, bu devletin sınırlarının genişlemesi ve Osmanlı devletinden devamlı toprak alınması için çalışmalarına devam etmiş ve Yunanistanın emrinde çalışmıştır. Daha doğrusu, Yunanistan devletini kurdurmuştur. Giritin Türklerden alınmasından sonra, Venizelos başbakanlığa geçmiş ve Adalar Denizini bir “Yunan Denizi” yapmak gayesiyle, adalardaki Rum-Yunan halkın ayaklanmaları için Patrikhane ile işbirliği yapmıştır.

Mondros Mütarekesinden sonra da Fener Patrikhanesi Türkler aleyhindeki çalışmalarına devam etti. Askerî ve siyasî kuruluşların birlikte çalışmaları sağlandı.

Rum Matbuat Cemiyeti adı ile teşkilatlanan Rumlar, cinayetlerini gizlemek için bu adı seçmişlerdir. Cemiyet, toplantılarını Yunan Konsolosluğunda yapıyordu. Cemiyetin sekiz üyesinden beşini yerli Rumlar, üçünü de Yunanlılar oluşturuyordu. Cemiyet, verilen emirler doğrultusunda cinayetler, suikastler işledi. İtilaf Devletlerini harekete geçirerek İstanbul hapishanelerindeki beşyüzden fazla Rum ve Ermeniyi tahliye ettirdi.

Matbuat Cemiyeti, Rum İzcilik Cemiyetini geliştirdi. İzcilik Cemiyeti Kadıköy, Beyoğlu ve İstanbul olmak üzere beşyüzer kişilik gruplar halinde organize olarak başlarına Yunan subayları getirildi. Bunlar, Türkleri katletmek için görevlendirildiler.

Ayasofyayı kiliseye çevirmek isteyen Rumlar, caminin çevresindeki müslümanlara ait ev ve arsaları yüksek fiyatla satın almaya başlayınca, duruma Evkaf Nezaretince el konularak, emlakini satmak isteyenlerin ev ve arsaları alındı. Bir Türk askerî birliği de cami avlusuna yerleştirildi.

Mavri Mira Cemiyeti


Rum-Yunan faaliyetlerinin başka bir ad ile ortaya çıkmasıdır. Cemiyet Yunanistandan her türlü yardımı almaktaydı. Rumları silahlandırarak müslüman Türk halkını öldürtüyorlardı. Silahlı Rumlar, Türklerin oturduğu kasaba ve köyleri yakıp yıkarak büyük zararlar veriyorlardı. Ege, Marmara, Tekirdağ, Kırklareli, Üsküdar tedhişçilik yaptıkları bölgelerdi. Kartal ve Pendik bölgesinde küçük yaştaki Türk çocuklarını öldürdükleri gibi, ırzlarına da tecavüz etmişlerdi.

Kordos Komitesi


Rumların silahlı örgütlerinden birisi de Kordos komitesidir. Rusyadan getirdikleri Rum ve Ermenileri silahlandırarak muhtelif bölgelere gönderiyorlardı. Komitenin başkanı Yunanistanlı bir Rumdu. Özellikle Samsun ve çevresinde daha çok faaliyet gösteriyorlardı.

Pontus Cemiyeti


Karadeniz bölgesinden İç Anadolunun kuzeyine kadar olan sahada Pontus devleti kurmak amacıyla 1904te kurulmuş bir Rum Cemiyetidir. Bütün cemiyetlerin destekçisi olan Fener Rum Patrikhanesi Pontus faaliyetlerini de destekliyordu. Cemiyetin merkezi İstanbul idi. I. Dünya Harbi sırasında Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu kötü durumu fırsat bilerek Samsun, Çarşamba, Bafra ve diğer Karadeniz sahillerindeki Rumları silahlandıran cemiyet; bu silahlı çetelere yol kestiriyor, Türklere ait köy ve kasabaları yağmalattırıyor, müslüman halkı öldürtüyordu. Özellikle, İstanbulun işgalinden sonra Pontusçuların katliamları arttı. Amasya, Tokat, Samsun bölgelerinde binlerce Türkü öldürdüler, mallarını gasbettiler. Pontuscu Rumların teşkilatlanmasında Merzifon Amerikan Koleji de önemli rol oynadı. Pontus adlı gazete ve dergi çıkarıyorlar, kuracakları devletin haritasını bastırıyorlardı. Haritaya göre; Batumdan İstanbul boğazına kadar Karadeniz kıyıları ile Kastamonu, Çankırı, Yozgat, Sivas, Tokat, Amasya, Çorum, Gümüşhane, Erzincan vilayetlerini içine alan bir Pontus Devleti kurulacak ve merkezi de Samsun olacaktı. Pontus Cemiyetinin organizesinde Amasya metropoliti Yermanos ve Samsun metropoliti Tekomanidis önemli rol oynamışlardır.
 
Ermenilerin Faaliyetleri


Osmanlı Devletini yıkmak isteyen İngiltere, Fransa ve Rusya, Osmanlı tebaası Hristiyan azınlıkları örgütleyerek devlete karşı kullanmışlardır. Rum cemiyetleri yanında Ermeni cemiyetleri de kurdurmuşlardır. Ermenileri Osmanlı devletine karşı silahlandıran ve teşkilatlandıran kuruluşlar Taşnaksutyun ve Hınçak cemiyetleridir. 1877ğ1878 Osmanlı-Rus harbinden sonra İngilterenin isteği ile Ermeni meselesi gündeme getirilmiş ve Ermenilerin yaşadığı yerlerde ıslahat yapılması maddesi Berlin Andlaşmasına konulmuştu. Bu tarihten sonra, Ermeniler Osmanlı Devletine karşı devamlı kullanıldılar. II. Abdülhamide suikasttan banka soygunlarına kadar birçok olaylar çıkardılar. Bu olaylar I. Dünya savaşı sırasında da devam etti. Ruslar Doğu Anadoluyu işgal edince, Ermeniler fırsattan istifade ederek, kurdukları silahlı çetelerle ve Osmanlı ordusundan kaçan Ermenilerle birçok olaylar çıkardılar. Müslüman halkı katlettiler. Bu isyanlardan ilki Maraş ilimizin Zeytun (Süleymanlı) kasabasında çıkarıldı. Ermeniler, hükümet konağını işgal ederek jandarmaları öldürdüler. Çıkan çatışmada binbaşı Süleyman Bey olmak üzere yirmibeş askerimizi şehit ettiler. Dağlara çıkan Ermeni çeteleri, müslüman köylerini yakıp yıktılar. Ermeniler Maraş bölgesi dışında Bitlis yöresinde de birçok olaylar çıkardılar. Elazığ, Diyarbakır, Sivas, Ankara ve Trabzonda sayısız olaylar çıkararak müslüman Türkleri öldürdüler.

Vanda olay çıkaran Ermeniler polislere, jandarmalara ve kışladaki askerlere saldırdılar. Birçok binayı bombaladılar, müslüman halkın oturduğu mahalleleri ateşe verdiler. Vanda 23 gün kanlı olaylar devam etti ve şehri tamamen işgal ettiler. Müslüman halkın binlercesi katledildiği gibi, kadınların ırzlarına tecavüz ettiler. Müslüman Türk kadınlarını ve kızlarını toplayarak binbir işkenceyi, rezaleti yaptılar. Hamile kadınların karınlarından süngülerle çocukları çıkarıp parçaladılar. Van şehrimiz tamamen bir kan deryasına döndü. Vanda 1500 kadar kadın ve çocuk kalmıştı. Bu kalanları da Vanda görevli Amerikalılar korumuşlardır.

Van şehrimiz Ermeniler tarafından Ruslara teslim edildi. Ermeniler Vanda geçici bir hükümet teşkil ederek kuracakları Ermeni devletini 14 eyalete ayırdılar. Ermeni zulüm ve vahşeti her tarafta arttı. Ordudaki Ermeni askerleri de silahlarıyla kaçarak Ermeni komitecilerine katıldılar. Ermenilerin yaptıkları bu zulmün, vahşetin önüne geçmek için Hükümet 14 Mayıs 1915de “Tehcir Kanunu”nu çıkardı. Bu kanunla Ordu, Kolordu, Tümen ve Müstakil Mevki Komutanlarına yetkiler verildi. Asayişin sağlanması için bölge halkı başka yerlere göç ettirilecekti.

Ermeniler, göç ettirilme sırasında müslümanları öldürmeğe devam ettiler. Şarki Karahisarda müslüman mahalleleri ateşe vererek yaktılar. Şehir baştan başa yakıldı. Ermenilerle buradaki mücadele yirmibeş gün devam etti.

Ermeniler Urfada da büyük olaylar meydana getirdiler. Şehirdeki mevcut polis ve jandarma Ermenilerin çıkardığı olayları önleyemedi ve 4. Ordudan yardım istendi. Ermenilerle Urfada çarpışma uzun müddet devam etti. Bu arada I. Dünya Harbini sona erdiren anlaşmalar yapıldı. Osmanlı Devleti de Mondros Mütarekesini imzaladı. Mütareke ile birlikte Sadrazamlık makamına Damat Ferit Paşa getirildi.

İttihatçı düşmanlığı ile tanınan Damad Feridin yaptığı işlerden ilki, Ermenilere ve İtilaf Devletlerine hoş görünmek için önceki hükümetin verdiği emirleri yerine getiren ve Ermenilerin Boğazlıyandan çıkmalarını sağlayan Kaymakam Kemal Beyi, Kürt Mustafa Paşa Divan-ı Harbinde idama mahkum ettirmek olmuştur. 8 Nisan 1919da idam kararı verilen Kemal Bey, 10 Nisan 1919da idam edildi. Ermenilerin yaptıkları katliamları görmezlikten gelen ve adeta bir Ermeni gibi davranan Sadrazam Damad Ferid; Ermeni tehcirini (göçünü) “o vakitki Osmanlı Hükümetinin bir eser-i vahşeti” diye tasvir ettiğini söylemiştir.

Damad Ferid Paşanın acizliği ve ihaneti Ermenileri daha da cesaretlendirmiş ve Ermeni temsilcisi Bogos Nubar Paşa mütarekeden bir ay sonra 30 Kasım 1918de İtilaf Devletlerine müracaatla müstakil bir Ermenistan devleti kurulmasını istemiştir. Ermeni patriği Zaven Efendi de 12 Şubat 1919da Paris ve Londraya giderek Fransa ve İngiltere devlet adamlarıyla görüşerek bağımsız bir Ermeni devleti kurulması için yardım istemiştir. Ermeni temsilcileri 26 Şubat 1919da “Onlar Konseyi”nde Ermeni isteklerini açıkladılar. Bu isteklere göre Vilayet-i Sitte denilen altı vilayetle birlikte (Erzurum, Bitlis, Sivas, Van, Elazığ, Diyarbakır) Maraş, Kilikya (Çukurova bölgesi) Trabzonun bir kısmını da içine alan bir Ermenistan devleti kurulacaktı.

Ermeni isteklerini görüşen “Onlar Konseyi”nin üyelerinin bir kısmı Ermeni isteklerini çok abartılı buluyorlardı. Kurulacak bir Ermeni devletinin savunulması, ordusuna verilecek silah, cephanenin karşılanması, yıllarca sürecek bir maddi yardım ve hangi devletin mandaterliğinde olacağı konuları üzerinde tam bir anlaşma sağlanamadı. İngilizler ve İtalyanlar kuvvet veremeyeceklerini belirttiler. Sadece Fransa askerî kuvvet vereceğini söyledi. Amerikan Cumhurbaşkanı Wilson, Senatonun tasvibi şartıyla Ermeni mandasını kabul edebileceğini söyleyerek Ermeni isteklerine destek verdi.

Ermenilerin isteklerinde direnmelerinde, Damad Feridin, Ermenilere özerklik verileceğini söylemesi de etkili olmuştur. Ermeniler, müstakil bir devlet kurmak istediklerinden Damad Feridin bu teklifini de kabul etmemişlerdir. Ermeni zulüm ve vahşeti de ancak Türk askerinin süngüsüyle sona erdirilebilirdi ki, sonuçta öyle olacak; Kâzım Karabekir Paşa Ermeniler üzerine sefer için görevlendirilecek ve 3 Aralık 1920de Gümrü Andlaşmasıyla mesele halledilecektir.
 
Zararlı Cemiyetler

Milli Mücadelede azınlıkların kurduğu cemiyetlerin yanında milli çıkarlarımızla bağdaşmayan, milli birlik ve beraberliğimizi bozucu, işgalci devletlerin destek ve yardımlarıyla Türkler tarafından kurulan cemiyetler de mevcuttur.

a) Kürt Teali Cemiyeti

Bedirhani, Baban ve Şemdinan aşiretlerinden İstanbulda oturan Kürt aileler ve entellektüel aydınlardan kurucuları arısında; “Ayan azasından cemiyet başkanı Seyit Abdülkadir, Başkan vekilleri Babanzade Mustafa Zihni Paşa, Bedirhani Emin Ali, Molla Said, Bediüzzaman (Said-i Nursi), Katipler: Babanzade Abdülaziz, Seyit Abdullah ve Şefik Beylerden oluşmaktadır.”

6 Kasım 1917de kurulan cemiyet Dahiliye Nezaretine 7 Aralık 1918 tarihinde bir yazıyla başvurmuş; Dahiliye Nezareti 19 Şubat 1919 tarih ve 74 sayılı kararla kurulma izni vermiştir.

Başta kendisini; “1908 yılında kurulan Osmanlılık idealine bağlı bir hayır cemiyeti görünümünde olan Kürt Teavün ve Terakki Cemiyetinin devamı gibi gösterdiyse de asıl amacı: mütarekenin yarattığı elverişli koşullardan yararlanarak bağımsız bir Kürt Devleti kurmaktı”.

Merkezi İstanbulda bulunan cemiyetin Diyarbakır, Bitlis, Mardin, Erzurum, Elazığ, Van vilayetlerinde şubeleri ve geniş manada faaliyetleri vardı.

Türk milletinin aleyhinde çalışıp, Türk toprakları üzerinde İtilaf Devletlerinin menfaatleri doğrultusunda propaganda yaparak Osmanlıyı içten yıkmak için ellerinden gelen gayreti göstererek Millî Mücadeleyi aksatma çalışmalarıyla zararlı hale geldiler.

Seyit Abdülkadir ve ekibinin, Kürtleri Türklerden ayrı bir kavim sayarak birbirlerine düşman ilân etmeye çalışması Wilson ilkelerinden faydalanarak bağımsız bir Kürdistan kurmayı amaçlaması; bütün Türkler ve en çok Doğu Anadolu vilayetleri halkı tarafından şiddetle reddedildi.

Doğu illerine Kürt memurların atanmasını isteyen kuruculardan Avni Paşa, Mevlanzade Rifat, Haydarizade İbrahim Efendi, Abuk Ahmet Paşadan oluşan grup; sonuç olarak “Kürdistan”a bir Kürt vali atanması ve belli sayıda Kürt görevlinin gönderilmesi fikrini benimsettiler.

Ali Bedirhaninin Diyarbakır Valiliğine, Hamdi Paşanın 10. Kolordu komutanlığına, bir başka Kürtün Mardin valiliğine atanması işlemi; İngiliz Yüksek komiserliğinin Ali Bedirhaniye güvenmemesi ve konunun Osmanlı Devletinin iç işlerine müdahele olacağı düşüncesiyle gerçekleşmedi. Bu arada yapılan 1919 Meclis-i Mebusan seçimlerini de bir dernek değilmiş gibi “Anadoluda Kuvayı Milliyenin seçime faal bir surette müdahele ettiği gerekçesiyle veto edip katılmadı”.

Kendilerini Kürt davasının tek temsilcisi sayan cemiyet üyeleri, İstanbulda bulunan İngiliz, Fransız, Amerikan komisyon üyelerini ziyaretle isteklerde bulundular. 4 Ağustos 1919da Amerikan heyetiyle İstanbulda Seyit Abdülkadir başkanlığında görüşen cemiyet üyeleri; “Kürdistan hudutlarının gösterildiği bir haritayı vererek denize de bir çıkışlarının bulunmasını istediler”.

Amerikan Komiserinin Kürdistanın büyük bir kısmını içine alan Ermenistan Devletinin kurulmasına karar verildiğini söylemesi üzerine kızan Bediüzzaman Said Nursi cevaben; “Kürdistan eğer deniz sahilinde olsaydı harp gemilerinizle belki bu kararı tatbik edebilirdiniz. Fakat Kürdistan dağlarına gemileriniz çıkamaz bu kararınız da uygulanamaz.” dedi. Amerikadan Kürt milli haklarına yardımcı olmaları yönündeki isteklerine Amerikan Komiseri; “Sen kendin yardımcı ol, Allah da sana yardım eder” diyerek toplantıyı sona erdirdi.

“Jin” ve “Kürdistan” dergileri çıkararak, boş yere fırtına koparıp Türk halkından toprak isteyen Kürt Teali Cemiyeti üyeleri, Kürt Şerif Paşanın Paristeki girişimlerini desteklediler. “Barış Konferansına iki muhtıra ve bir Kürdistan haritası sunan Şerif Paşa, Ermeni temsilci Bogos Nubar Paşa ile de bir andlaşma yaptı. Cemiyet üyelerinden Arif Paşa başkanlığında oluşturulan heyet de destek vermek üzere Parise gönderildi.”

Paris Barış Konferansının devam ettiği bir sırada; Seyit Abdülkadirin bir gazeteciye; “Şerif Paşanın cemiyetlerinin delegesi olduğunu, Kürtleri temsil edebileceği ve altı doğu vilayetinde Kürtlerin çoğunlukta bulunması nedeniyle bu iller için özerklik istendiğini, ancak Ermenilerin mi yoksa Kürtlerin mi çoğunlukta bulunduğunu İtilaf Devletlerince oluşturulacak bir kurulun yerinde araştıracağını, bunun için Ermeni temsilci ile andlaşma yapıldığını söylemesi tepkilere neden oldu.” Kürt aşiret ahalisi de Şerif Paşanın gereksiz vekilliğine karşı durdu. Bunun üzerine, konferanstan çekilen Şerif Paşanın davranışını, Seyit Abdülkadir Ermeniler lehine çıkacak bir kararın sebebi olabileceğini düşünerek 17 Mayıs 1920de Parise konfrans delegelerine çektiği telgrafında; “Kürtlerin Şerif Paşanın çekilmesiyle konferansta temsil edilmediğini bu nedenle konferansın alacağı kararların Kürtleri bağlamayacağı hatta kararların geçerli sayılmayacağını duyurdu.”

İtilaf Devletlerinin Kürtleri, Türklerden ayrı olarak düşünmeyip Paris Barış konferansında Ermeniler lehine aldığı kararlar Kürt toplumunda ikiliğe yol açtı. Kürdistanın bağımsızlığından vazgeçen Seyit Abdülkadir, Osmanlı toprak bütünlüğü içinde bir Kürt otonomisi fikrini savunurken, radikallerden oluşan ikinci grup hâlâ bağımsız Kürdistan hayaliyle yaşadılar.

Meclis-i Mebusandaki Kürdistanla ilgili tartışmalar, Seyit Abdülkadirin İstanbul gazete sütunlarında yer alan “Kürtler bağımsızlık istemiyorlar” açıklaması teşkilatta bölünmeyi hızlandırdı.

Kürt Teali Cemiyeti içindeki çekişmeler 1919un son ayları ile 1920 yılı içinde hızlandı. Osmanlı hükümetinin de Haziran 1920den itibaren cemiyet şubelerini kapatışı ve bazı üyelerini tutuklaması cemiyet içindeki huzursuzluğu artırdı. Siyasî hayatı sona doğru hızla ilerledi. Üyelerinin herbirinin kafasından ayrı bir ses çıkması cemiyetin kapanmasıyla ilgili bir kararında alınamayışına sebep oldu. Destek verdiği; “Kürt Tamimi Maarif Cemiyeti, Kürt Talebe Hevi Cemiyeti ve Kürt Kadınları Teali Cemiyetiyle birlikte Milli Mücadele sonunda T.B.M.M. hükümetinin kuruluşuyla son buldu.
 
b) İslâm Teali Cemiyeti

Suna Kilinin, Türk Devrim Tarihinde Teali-i İslâm (müslümanları yükseltme yüceltme) Derneği diye tanımladığı cemiyet İstanbul Süleymaniye Elmaruf mahallesi Kirazlı Mescit sokağı No 17de 19 Şubat 1919 tarihinde (Cemiyet-i Müderrisin) adıyla kuruldu.

Kurucuları; Başkan Darülhilafetül-aliyye İptidai Dahil Medresesi Müdürü Umumisi İskilipli Mehmet Atıf Efendi, Başkan yardımcısı Sahn Medresesi Arap Edebiyatı Müdürü Konyalı Abdullah Atıf Efendi, Katip; Süleymaniye Tarihi Edyan Müderrisi Bergamalı Mehmet Zeki Efendi idi.

Konyada şubesi bulunan cemiyetin amacı: Din ve devlet ayrılığına taraftar olmadan ilmî, ahlakî ve sosyal yollarla siyasî hayata tesir etmek; Osmanlı Devletinin içine düştüğü kötü durumdan ve bunalımdan kurtulması için dinî esaslara dayalı olarak hilafet ve saltanatın nüfuzunu kuvvetlendirmekti.

Cemiyet ayrıca; “Düşmana karşı direnmenin yararsız olduğu görüşünde ve halifeye bağlılıktan başka bir şeyin memleketi kurtaramayacağı düşüncesinde idi.”

Bu gaye etrafında çalışan cemiyet üyeleri Hürriyet ve İtilaf Fırkası safında; Anadolu millî hareketine karşı cephe almada birleştiler. Hürriyet ve İtilaf Fırkası yanlısı gazetelerde muhtelif konularda çeşitli makale ve beyannameler yayınlayarak Milli Mücadeleyi baltaladılar.

c) İngiliz Muhipleri Cemiyeti

Milli birlik ve beraberliğimizi bozucu kuruluşların hepsinin birleştikleri nokta; “Osmanlı Devleti artık egemen bir devlet halinde yaşayamaz. Varlığını koruması, ancak himaye altına girmesiyle mümkündür” görüşüdür.

Yukarıdaki cümleden hareketle, 20 Mayıs 1919 salı günü kuruluş beyannamesi Dahiliye Nezaretine verilen İngiliz Muhipleri Cemiyetinin beyannamesinin sonunda şöyle deniyordu: İngiltere devleti fahimesinin muaveneti hayırhahanesiyle memalîk-i Osmaniyenin temin ve vahdeti hukuku için; “İngiliz Muhipler Cemiyeti” namıyla bir cemiyet teşekkül etmiştir”.

İngiliz David Lloyd George (1863ğ1945)un Türkiye üzerindeki planlarını gerçekleştirmek için kurulan cemiyetin kurucuları arasında eski Dahiliye Nazırı Memduh Paşa, Şehremini Cemil Paşa, damadı Hazreti şehriyari Ahmet Zülküfül Paşa, Mahkeme-i Temyiz reisi Ali Rüşdi Efendi, sabık Şurayı Devlet azası Said Molla ve İngiliz ajanı Rahip Dr. Robert Rew Frew gibi ünlüler vardı.

Gazi Mustafa Kemal Nutukta cemiyetin biri açık diğeri gizli iki amacının olduğunu belirtir ve devamla: “asıl faaliyeti gizli cehti olup, memleket içinde teşkilat yaparak isyan ve ihtilal çıkarmak, milli şuuru felce uğratmak, ecnebi müdahelesini kolaylaştırmak gibi haince teşebbüsleri vardı” der.

İngiliz casusluğu görevini de yürüten Muhipler Cemiyeti üyeleri, Frewin talimatıyla, İstanbulun en yoksul semtlerindeki Türk ailelerine hergün çok miktarda et dağıtarak işe başladı.

İngiliz ekonomik sermayesiyle güçlenen teşkilat, desteklediği diğer yan kuruluşlarla Anadoluda oluşan Kuvâ-yı Milliyeyi yok etmeye yönelik hareketini hızlandırdı.

Marmara ve Ege bölgelerinde çıkan isyanlar dahil, Konya-Bozkır ayaklanmaları ile Konya Delibaş Mehmet İsyanı hareketinde de büyük rolleri olan cemiyetin yayın organı “İstanbul” gazetesiydi.
Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile sıkı işbirliğinde olan teşkilatta ikilik ortaya çıktı. Miralay Sadık-Gümülcineli İsmail grubu 22 Eylül 1921 tarihinde bir kongre yapıp yeni idare heyeti oluşturduysa da Rahip Frewin desteğindeki Mustafa Sabri-Said Molla grubu da noter huzurunda 19 Ekim 1921 tarihinde ikinci bir alternatif kongre yaptılar. Fakat Millî kuvvetlerin Anadoluya hakim olmalarıyla siyaset sahnesinden silindiler.
 
Kurtuluş Savaşı'nda milli varlığa yararlı cemiyetler
icon157.gif


Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

Ağustos 1919 tarihinde, Erzurumda kurulmuştur. Bu cemiyet, önce İstanbulda kurulmuş olan Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyetine bağlı olarak açılmış, daha sonra Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı ile İstanbuldan ayrılmış, doğuda müdafaa-i hukuk akımını temsil ederek Mustafa Kemalin sevk ve idaresinde güçlenmiş, bütün memlekete yayılacak bir program hazırlamıştır.

İzmir Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti

Vatanın maddi ve manevi yönlerden yükselmesini sağlamak ve Türklerin haklarını korumak amacı ile kurulmuştur. İşgallere karşı silahla vatanı koruma amacı güden cemiyet, Alaşehir Kongresinden sonra faaliyetlerini İstanbula nakletmiş ve Milli Mücadele içinde yer alan kuruluşlarla anlaşarak Anadoluya silah ve cephane kaçırılmasına yardımcı olmuştur. Basın yoluyla da mücadelede bulunmuştur


İstihlası Vatan Cemiyeti

İstihlası Vatan Cemiyeti Manisada kurulmuş olup Egede öncü müdafaa-i hukuk cemiyetlerinden biridir. Daha sonra 19 Mart Kongresi ile İzmir Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti ile birleşmiştir.



Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti Osmaniyesi

1918de kurulmuş ve Trakyanın işgaline karşı çıkmıştır. Anadolu hareketinin etkisiyle adını Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti haline getirmiş ve, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin şubesi olmuştur. Düzenlediği iki kongrede silahlı savunma; asker toplama; TBMM ile birleşme ve programını Müdafaa-i Hukuk programı ile denkleştirme, gibi kararlar almıştır.


Trabzon Muhafaza-i Hukuku Milliye Cemiyeti

Karadeniz kıyıları üzerindeki yabancı emellerine tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu yörede faaliyet gösteren Trabzon Havalisi Ademi Merkeziyet Cemiyeti ile mücadele eden bu teşkilat, Erzurum Kongresinden sonra Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin şubesi haline gelmiştir .


Kilikya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

Adana Savunması veya Çukurova savunması Fransa nın Adana ilini ve ilçelerinde hakimiyet kurma ve Ermenilerin bu bölgeye yerleştirilmesi politikalarına karşı çıkan bir halk haraketi sonucu oluşmuşdur. 1 Ocak 1919 başlayan işgal 9 Mart 1921 de T.B.M.M. in Ankara Antlaşmasıyla sona ermişdir.

Birinci Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi hükümlerine dayanarak, Güney Anadoluyu denetimi altında tutacak olan Fransızlar

17 Aralık 1918de Mersine çıkarma yaptılar. Mersini işgal ettiler.
18 Aralık 1918de Tarsus,
20 Aralık 1918de Adana işgal edilmiştir.
Eylül 1919da gelindiğinde ana merkez Çukurova da olmak üzere Urfa, Antep, Maraş ve Kayserinin Develi Kazasının 20 km. yakınlarına dek ilerlemişlerdi. Zamantı suyunu sınır kabuletmişler ve Bakırdağ Nahiyesini denetimleri altına alırlar.

Fransa bu bölgeyi kendi kolonisi olarak 1 Ocak 1919 Fransız valisi Édouard Brémond (b. 1868 - d. 1948) u atamış Bu valinin ermeni politikaları halk karşıtlığı doğurunca 4 Eylül 1920 da bu valiyi Eylül 1920 Julien Dufieux le depiştirmişdir.



Hareket-i Milliye ve Redd-i İlhak Teşkilatları

İzmirin işgalinin yarattığı tepki içinde, bölgeyi savunmak için kurulmuş kuruluşlardır. Redd-i İşgal, Redd-i İlhak, İstihlası Vatan ve Heyet-i Milliye isimleri ile kurulan bu teşekküller, bulundukları yerlerin idari ve askeri işlerini ele almışlar ve milis teşkilatları oluşturarak Yunan işgaline karşı fiilen direnmişlerdir. Birinci Balıkesir, Alaşehir ve İkinci Balıkesir Kongreleri ile organlaşan, bütünleşen Müdafaa-i Hukuk fikri Sivas Kongresi ile genelleşmiş ve bütün memlekete yayılmıştır.


Adana Vilayeti Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

Adana Vilayeti Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Ahmet Remzi Yüreğir tarafından Çukurova ve Adana'nın işgalden kurtarılması amacıyla kurulan müdaafa cemiyeti.

28 Nisan 1919'da Çukurova'da genel olarak işgalciler tarafından yapılan aramalarda evinde silah ele geçirilen Ahmet Remzi Yüreğir gıyabında idama mahkum edilmişti. Oysa Ahmet Remzi, bu olaydan önce Adana'dan ayrılmıştı. Daha sonra Ahmet Remzi Bey Sivas'a giderek, orada Mustafa Kemal Paşa ile görüşmüş ve neticede bu görüşmeden aldığı direktifle Kayseri'ye gelerek, burada Adana Vilayeti Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni kurarak, cemiyetin tabelasını da bir otel odasına asmış ve aynı zamanda bu cemiyetin meşruluğunu da Kayseri valiliğine onaylatmıştır . Böylece Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Adana Heyet-i Merkeziyesi Kayseri'de faaliyete geçmişti.

Çukurova'nın işgalini ve işlenen cinayetleri protesto eden Adanalılar Kayseri'de Adana Vilayeti Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Merkeziyesi namı altında, 18 Aralık 1919 tarihli Erciyes gazetesinde şu beyannameyi yayınlamışlardı :

"Sivas'ta Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesine,
Dersaadet'te Sadaret-i Uzmaya,
İngiltere, Amerika, Fransa, İtalya Siyasi Mümessillerine
Kilikya'yı adalet tevziî ve asayiş temini vaadiyle işgal eden Fransızların oraya girdikleri günden beri adalet ve asayişin yüzü bile görülmemiştir. Orada Fransız büyük memurlarından Bremond, Norman'ın emir ve arzuları kanun ve adalet yerine kaimdir. Ellerinde alet ittihaz ettikleri Ermenilerin şahâdet ve iftiralarıyla hergün birçok Türk'ün ya malı gasbedilir, yahut hürriyet-i şahsiyetlerinden mahrum edilerek, hapse konulduğu görülür. Kabahati ise yalınız Türk olduğudur. İşte son günlerde hırsız çeteleriyle alâkadar diye ekserisi Ceyhan kazasından olmak üzere en namuslu ve servet sahibi zürra ağalardan yirmi beş kişi kurşuna dizilmiştir.
Acaba bu zavallılar hangi âdil mahkemenin hükmüyle idam ediliyorlar? Adana vilayetinde Türk kanunlarının icra-yı hükm edeceğini ilân eden işgal kuvvetleri bu bîçarelerin idamında onu tatbik etmiş mi, yoksa birkaç Ermeni'nin yalan şehâdeti ve Bremond, Norman emriyle mi olmuştur?
Bremond tarafından mühim bir icraat olarak tâ Fransa'ya kadar ilân edildiği üzere, bu zavallılar, hırsız çetesi olmayıp, namus ve servet sahibi olduklarını her zaman isbata hazırdır.
İşte bu haksızlığı, adaletsizliği ve Adana Türklüğünü mahvetmek politikasını bütün mevcudiyetimizle medeniyet âlemine karşı protesto eder, artık Türklerin de bir hayat hakkına ve adalete müstahak olduklarının teslim edilmesini bekleriz.
Bu protesto da hiç yankı uyandırmamış, Adana'daki cinayetler, önüne geçilmez bir hal almıştı. Adana ve civarında Ermenilerin, Fransızlardan arka alarak işledikleri cinayetlerin hesabı sorulamıyor, hırsız çetesi diye Fransızların kurşuna dizdikleri Türklerin hakkı aranamıyordu.

Adana ve civarında Ermenilerin, Fransızlardan arka alarak işledikleri cinayetlerin hesabı sorulamıyor, hırsız çetesi diye Fransızların kurşuna dizdikleri Türklerin hakkı aranamıyordu . Daha sonra Kayseri'den Niğde'ye hareket eden Ahmet Remzi Bey, Cemiyetin teşkilatlanmasını burada şu şekilde devam ettirmiştir; Ahmet Remzi Yüreğir Bey, Saadettin Beybaba Bey, Hulusi (Akdağ) Bey, Remzi Bey (Niğdeli), Emin Bey (Posta ve Telgraf Müdürü), Tevfik (Gülek) Bey, Kethüdazade İbrahim Bey'den meydana gelen bir yürütme kurulu oluşturmuştur . Böylelikle cemiyet önce Kayseri, sonra Niğde olmak üzere faaliyetlerde bulunmuş daha sonra ise, 1 Nisan 1920 tarihinde millî kuvvetlerin eline geçen Karaisalı'ya taşınarak faaliyetini burada sürdürmüştür .

Diğer taraftan, Sivas Kongresi'nden sonra kurulan bu cemiyetin faaliyetine başlaması üzerine İstanbul'da bulunan Kilikya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ise gayrı faal bir vaziyete düşmüştü. Bunun üzerine, bu cemiyet merkezini İstanbul'dan Adana'ya (Pozantı, Adana Vilâyetinin merkezi durumundaydı) naklederek, buradaki Adana Müdafaa-i Hukuk ve İntibah Cemiyetleri ile birlikte, Toroslarda silahlı teşkilatın oluşmasına yardımcı olmuşlardı . Böylece Adana Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin teşkilatlanmasını tamamladıktan sonra; bölgenin her tarafında yerli halkın teşebbüsü ile millî müfrezeler kurulmaya ve düşman kuvvetlerine baskınlar yapılmaya başlanmıştır. Buna paralel olarak, daha önce de temas ettiğimiz gibi güneyde Fransız işgaline karşı silahlı ilk direnme Dörtyol'da olmuştu. Bütün Güney cephesinde, yaygın olarak Kuvâyı Milliye'nin kurulması ise; Sivas Kongresi'nden sonra mümkün olmuştur.
 
Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti

Sivasta, Vali Reşit Paşanın eşi Melek Reşit Hanım ve arkadaşları tarafından kurulmuştur. Anadoluda Burdur, Amasya, Erzincan, Kayseri, Kastamonu, Bolu, Niğde gibi merkezlerde şubeler açan Cemiyet, düşman işgallerini büyük bir duyarlılık ve dikkatle izleyerek İtilaf Devletlerine ve İstanbul Hükümetine karşı protestolar yayımlamış, Milli Orduya para ve mal yardımı kampanyaları açmış, Milli Mücadeleye moral desteği sağlamıştır. Faaliyetleri ile, Türk milletinin kadını ile erkeği ile, vatanını kurtarmak ve bağımsızlığa kavuşmak için, bütün olarak her türlü fedakarlığa katlanacaklarının en büyük simgesi olmuştur



Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

İstiklâl Savaşımızda ve millî mücadele dâvalarında kuvvetli bir dayanak vazifesi görmüş olan millî teşkilatımızın adı.

4 Eylül 1919 da toplanan Sivas Kongresinde bütün yurdun maddî ve manevî kuvvetlerine dayanan bir millî teşkilât kurulması kabul edilmiştir.

“Şarkî Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti” nin tüzüğü esas alınarak kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti, 11 Eylül 1919 da Kongre Başkanı Mustafa Kemal'in Sivas Vilâyet makamına verdiği dilekçe ile resmen faaliyete geçmiştir.

Mustafa Kemal'in el yazısıyla verilen bu beyannamede (Anadolu ve Rumelide müteşekkil bilûmum Müdafaai Hukuku Milliye vesair millî ve vatanî millî cemiyetlerle, Raddi İlhak heyetlerinin Sivas'ta 3 Eylül 335 tarihinde akdettikleri umumî kongre kararıyla “Anadolu ve Rumeli Müdaai Hukuk Cemiyeti” namı menâfii Osmaniyeyi müdafaa etmek üzere birleşmiştir.) denilmekte ve normal kanuni işlemin yapılması bildirilmektedir.

Mustafa Kemal'in verdiği karar üzerine 12 Eylül 1919 dan itibaren kurtuluş dâvasına düşman olan Damat Ferit hükümeti ile bütün ilgiler kes 1 imiş ve cemiyetin teşkilâtı, kısa zamanda memleketin düşman ayağı basmamış her köşesinde kurulmuş ve kökleşmiştir. İstiklâlin korunması dâvasına inanmış Türk vatanseverlerinin katıldığı bu teşkilâtın gün geçtikçe kuvvetlenmesi üzerine padişah Vahdettin, bu teşkilâtın temsilcisi “Heyeti Temsiliye” ile görüşmelerde bulunmak üzere bir Nazırını Amasya'ya göndermiş; bu görüşmeler sonunda da İstanbul'da Osmanlı Meclisi Mebusanı'nın toplanması kararlaşmıştır. Cemiyet üyelerinin katıldığı Meclisi Mebusan, 28 Ocak 1920 günü yaptığı gizli bir toplantıda Misak-i Mil-lî'yi kabul etmiş, fakat İstanbul'un yabancı devletler tarafından işgal edilmesi üzerine dağılmıştır.

23 Nisan 1920 de Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulunca, Heyeti Temsiliye'nin o güne kadar gördüğü birleştirici ve idare edici vazife, Büyük Millet Meclisine geçmiştir. Böylece bu cemiyetin teşkilâtına dayanan Türk Millî Hükümeti gerçek anlamıyla kurulmuştur. 1 Temmuz 1920 de İcra Vekilleri Hey'eti aldığı bir kararla hükümetle cemiyet teşkilâtının işbirliği etmesini bir esasa bağlamıştır.

İstiklâl Savaşının kazanılması için Türk milletini bu dâva çevresinde kuvvetli bir şuur ve heyecanla birleştirmek hususunda en esaslı bir vasıta olan bu cemiyet, büyük zafer kazanıldıktan sonra en önemli vazifesini tamamlamıştır. Mustafa Kemal'in 8 Nisan 1923 de dokuz umde adı altında yayınladığı beyannamede Halk Fırkası adı altında yeni bir siyasî teşkilâtın kurulacağını bildirmesi üzerine tarihî vazifesini bitirmiş ve Halk Fırkasının esasını meydana getirmiştir.

Kozan Müdafaa-i Hukuku Cemiyeti

Kozan Müdafaa-i Hukuku Cemiyeti, 7 Mart 1919'da Kozan'ın işgali ile kurulan müdaafa cemiyeti.

30 Ekim 1919 Heyet-i Temsiliye, toplanarak, Kozan heyetinden Adana ve Kozanın durumu hakkında genel bir bilgi almıştır. Bunun üzerine bölgede teşkilat yapılması hakkında kararlar verilerek Kilikya mıntıkasına Topçu Binbaşı Kemal ve Yüzbaşı Osman Tufan, buralara gönderilerek, teşkilat ve teşebbüse geçilmesi kararlaştırıldı.

Koyunevi Tabur Komutanı Sarıbahçeli Ahmet Ağa, Kırmızı Osman, Ağzıkaraca köyünden Musa Hoca
Berber Bölüğü Komutanı Kurtlu Uşaklı Hacı Efendi.
Arslanlı Bölüğü Komutanı Topaizade Halil Efendi.
Hamam Köyü Grup Komutanı Bayramoğlu Hacı Mehmet Öztorun
Ceritler Grup Komutanı KurdoğluHulusi Bey
Mansurlu Bölüğü Komutanı Abdussamet Samimi
Karacalar Bölüğü komutanı Yigenoğlu Ahmet Efendi.
Andıl ve havalisi Müfreze Komutanı Hakkı Efendi (Turgut).
Sıralif Grup Komutanı Karabucaklı Deli Hacı Ağa.
Köreken Müfrezesi komutanı Bayatoğlu Ahmet Çavuş, Gebenli Ali ve Cücen Ali Hoca. Ferhatlılı Hamdi Ağca, Kamalı Hasan, Kamalı Mehmet.
Döşeme müfrezesi Komutanı Yiğit Ağa (Kahraman Bey) ve Kadirlili mücahitler.
Kuyuluk Bölüğü komutanı Üzeyir Hoca oğlu Hasan Efendi.
Kayhan Grup Komutanı Çolak Hacı Ağa
 
Back
Yukarı