Tasavvuf Ve Tarikatın Hakikati

melek

Demirbaşlardan
Katılım
11 Nisan 2008
Mesajlar
2.610
Tepki puanı
255
Puanları
133
Tuttuğu Takım
GALATASARAY
Bu yazımı size Mekke-i Mükerreme'den el-Mescidül-Haram'dan seher vaktinde yazıyorum. Allah-u Teâlâ'nın selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun! Rabbim cümlemizi her türlü zulümden, şerden, zarardan, fitne ve fesattan korusun! Hiç şüphe yok ki fitnelerin en kötüsü insanın dinine, imanına, ahiretine zarar verenidir.

Bu Ramazan-ı şerifin ibtilâ ve imtihanı bir hayli tehlikeli boyutlara ulaştı. Bazı kimseler halkın temiz ve hâlis inancı ile oynamağa giriştiler. Bilen bilmeyen her kafadan bir ses çıkıyor, Ehl-i Sünnet akàidi zedelenmeğe çalışılıyor.

Herkes tereddütsüz bilsin ki tasavvuf, en önemli, en değerli İslâmî ilimlerden biridir; çünkü Allah'ı bilmeyi, O'na ermeyi, rızasını kazanmayı öğretir; evliyâ olma yoludur, sonuç olarak cehennemden kurtulup cennete girmeyi sağlar.

Bu ulvî gàyeye ulaşmak için neler yapılması gerektiği, Kur'an-ı Kerim'de, Sünnet-i seniyye-i nebeviyye'de, Şeriat-ı garrâ-yı Ahmediyye'de açıkça bildirilmiştir; tasavvuf bunları bilir ve uygulatır. Şeriat'ın, Kur'an'ın, Sünnet'in dışında tasavvuf olmaz, zındıklık, zıpırlık, sapıklık olur. Çünkü Allah CC Hazretleri'nin sevgisi ve rızası, O'na isyan ederek, günah işleyerek kazanılamaz. Efendimiz, rehberimiz, serverimiz, nümûne-i imtisâlimiz Hazret-i Muhammed AS Allah'ın en sevgili kulu ve en yüce peygamberi olduğundan, bizim de Allah'ın sevgilisi olabilmek için O'na, o mübarek Resûl'e, en güzel şekilde ittibâ ve iktidâ etmemiz, yegâne salâh ve felâh yoludur, başka çıkar yol yoktur.

O çok zâhidâne, çok Dervişâne bir hayat sürmüştür, çok fazla ibadet ve tâat kılmıştır, çok takvâlı hareket etmiştir, çok müeddeb ve çok mükemmeldir, çok yüksek ahlâk sahibidir. Ümmeti onu örnek aldığı için mutasavvıf olmuştur. Çünkü o, dervişlerin şâhı, müttakîlerin önderi, zâhidlerin serveri, edeb ve ahlâk menbâı, âriflerin sultanı, âşıkların cânânıdır. Tarîkatlar, onun Tarîkat-ı Muhammediyye'sinin devamı ve dallarıdır. Şeyhler ve mürşid-i kâmiller, onun baktığı gülzârın gülleridir. Ulemâ-i muhakkıkîn o yüce Peygamber'in mânevî vârisleridir. Meşâyih-ı vâsılîn, onun irşad makàmının memurlarıdır.

Nefsi tezkiye ve terbiye, zikr-i kesîr ve halvet, güzel ahlâka teşvik, ulül'emre (ulemâya) itaat, dini tâlim ve taallüm, âlime hürmet, takvâ, ihlâs, ibadet ve tâat, zühd ü kanaat vs. gibi nice tasavvufî hususlar, Kur'an'da, sünnette, asr-ı saâdette, ashâb-ı kirâm'da ve sâlih selefte varken, tarîkat ve tasavvufa çatmak, kerameti inkâr etmek; akla, mantığa, dine, imana, ahlâka, vicdana, basîret ve ferâsete, hiç mi hiç uymaz.

Kul Resûlüllah'a uydu, kullukta ilerledi mi, Mevlâ onu keramete erdirir; onun gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili, tutan eli, yürüyen ayağı olur; ona yardım eder, duasını kabul buyurur, işini rast getirir, türlü türlü maddî, mânevî nimetlere, ikramlara, makamlara erdirir. Ondan acâib, hârikulâde haller zuhura gelir, cümle halk bu işlere şaşar kalır. O mübarek şahıs, o asırda zamanın evliyâsı, kutbu, gavsı olur. Resûlüllah SAS'in vâris-i hakîkîsi ve halife-i mânevîsi, ümmetin önderi, mü'minlerin serveri ve rehberi olur. Halkın ona ittibâsı ve itaati lâzım gelir, ittibâ etmeyen câhiliye ölümü ile ölür; bu cihana a'mâ gelip a'mâ gider.

Mânevî terbiyeyi almak, ma'rifetullaha ermek nefsi islah eylemek, kötü huylardan kurtulup ahlâk-ı haseneye sahib olmak için o mürşid-i kâmile teslim olmak, hürriyetlerini yitirmek, şahsiyetini kaybetmek değildir; bil-akis hakîkî hürriyete kavuşmak, nefse esir olmak ve şeytana kulluk etmekten kurtulmak, muazzam ve muhteşem bir şahsiyet kazanmak demektir. Ölmeden önce ölmek, yepyeni, dipdiri, pırıl pırıl bir hayata sahib olmaktır.

Hasta kendisini tedavi eden tabibe elbette tam tamına itaat etmeli, tavsiyelerine harfiyyen riayet eylemelidir. Sahabe-i kiram RA Rasûlüllah'a mutlak olarak bağlanmakla fenâ mı yapmıştır, yoksa Allah'ın rızasını mı kazanmıştır?!.. Tarîkatı, tasavvufu, ilm-i ledünnü bilmeyenler aslında şerîatı da tam bilmiyor demektir. Bu denlü haddini bilmezler, kırık dökük Arapça ve yarım yamalak ilim ile hem kendilerini tehlikeye atıyor, hemde halkı yanıltıp kandırıyorlar. Bazı ayetleri ileri sürüp ayn konudaki diğer ayetleri gözardı etmek, ne büyük gaflet ve cehâlettir! Allah islah etsin!..

Asrın moda olan sapık görüşlerini ve tarihin Ehl-i sünnet dışı yanlış ve bayat fikirlerini ısıtıp ısıtıp halkın önüne sürenler, eğer felâketten kurtulmak istiyorlarsa, biraz da ehl-i basîret ve ehl-i hakîkat ve ehl-i ma'rifetin mübarek kitaplarını okusunlar, kibir ve ücûbu, cidal ve inadı tamâmen terk etsinler ki, bu kötü huylar hicâb-ı tevfîk-ı ilâhîdir.

Din düşmanları İslâm'a saldırabilir ama, müslümanım diyenlerin onların safında yer almaları akıl alır bir iş değil! Allah cümlemizi nevm-i gafletten îkaz eylesih!..

Yâ Rab! Cümle ümmet-i Muhammed'e hakkı hak olarak görüp ona uymayı, bâtılı bâtıl olarak görüp ondan korunmayı nasîb eyle! Bizi sevdiğin, razı olduğun kullar zümresinden ayırma!..

İslâm, Şubat 1997
 
Back
Yukarı