Aşk'a İnanmışt'ı

Genel Yönetici
Staff member
Katılım
28 Mart 2008
Mesajlar
23.246
Tepki puanı
2.148
Puanları
163
Yaş
40
Bulunduğu Yer
ŞANLIURFA
Tuttuğu Takım
GALATASARAY
5. Sınıf performans Ödevi Doğal Afetler


Deprem
Su Baskını (sel)
Volkan Patlaması
Heyelan
Tsunami (Dev dalgalar)
Çığ

Deprem Nedir ?

Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzeyini sarsma olayına "DEPREM" denir.

Deprem, insanın hareketsiz kabul ettiği ve güvenle ayağını bastığı toprağın da oynayacağını ve üzerinde bulunan tüm yapılarında hasar görüp, can kaybına uğrayacak şekilde yıkılabileceklerini gösteren bir doğa olayıdır.

Bazen büyük bir deprem olmadan önce küçük sarsıntılar olur. Bu küçük sarsıntılara "ÖNCÜ DEPREMLER" denilmektedir. Büyük bir depremin oluşundan sonra da belki birkaç yüz adet küçük deprem olmaya devam etmektedir. Bu küçük depremler "ARTÇI DEPREMLER" olarak isimlendirilir ve büyük depremin oluş anına göre bunların şiddetinde ve sayısında azalım görülür

Su Baskınları (sel)


Sağanak yağışlar ya da ani kar ve buz erimelerinin oluşturduğu sular, yamaçlardan aşağı hızla iner ve birleşerek çoğalır. Böylece sel baskını meydana gelir.

Sel baskını ve taşkınlar can kaybına yol açmanın yanı sıra çok sayıda ev ve diğer binaları kullanılamaz hale getirir. Tarla, bağ ve bahçelerdeki ürünler selden büyük zarar görür. Sel sularıyla taşınan kum, çakıl ve kil gibi maddeler bağ, bahçe ve tarlaların üzerini örter. Böylece, tarım toprakları verimsizleşir. Fabrika, atölye ve diğer iş yerlerinin sel sularından zarar görmeleri durumunda maddi kaybın yanı sıra birçok kişi işsiz kalır. Ayrıca yol, köprü, tünel vb. yerlerin zarar görmesi sonucu ulaşımda aksamalar olur. Pis suların çevreye yayılması ile de bulaşıcı hastalık tehlikesi baş gösterir.

Yurdumuzda sel baskınlarına ve taşkınlara sıkça rastlanır. Ülkemizde yağışların daha çok ilkbaharda düşmesi sonucu sel ve taşkınların en çok görüldüğü mevsim ilkbahardır. Yaz mevsiminde de sağanak yağışlara bağlı olarak sel ve taşkınlar oluşmaktadır.

Sel baskınları ve taşkınlardan korunmak için her şeyden önce, doğal bitki örtüsünün, özellikle de ormanların korunması gerekir. Çünkü ağaçlar, yağmurun hızını keser ve yağmur sularının toprağa sızmasını sağlar. Böylece sular toprağın yüzünde birikmez ve sel oluşumuna yol açmaz. Ayrıca ağaç, gövdeleri, suyun yamaçtan aşağıya hızla akmasını önler.

Suyun hızını kesmek için yamaçların teraslandırılması, akarsu yataklarına setler yapılması ve göletler oluşturulması sel baskınlarının yol açacağı zararları büyük ölçüde azaltır.

Sel baskınlarından ve taşkınlardan korunmanın bir yolu da akarsu kenarlarına yerleşmenin önlenmesidir.


Volkan Patlaması

Bilim, henüz yanardağ püskürmelerinin tam olarak ne zaman meydana geleceğini tahmin edememektedir, ancak geçmişte püskürme olasılığını tahmin etmekte ilerlemeler kaydedilmiştir.
Yanardağlar uyanırlarken ve püskürmeye hazırlanırlarken her zaman sismik hareket (küçük depremler ve sarsıntılar) gösterirler. Bazı yanardağlar sürekli düşük düzeyde sismik faaliyet gösterirler ama bu faaliyetteki bir artış, patlamaya işaret edebilir. Ortaya çıkan depremlerin türleri, nerede başlayıp bittikleri de önemli sinyallerdir. Volkanik sismisite üç ana biçimde görülür: kısa dönemli depremler, uzun dönemli depremler ve dalgalı sarsıntı.


Heyelan

Toprak kayması, toprak örtüsünün. bulunduğu yerden koparak bir yamaç boyunca kayması ve aşağıda bir yerde birikmesidir. Toprak kaymasına heyelan da denir. Heyelan, ülkemizde sıkça rastlanan bir afettir.

Yağmur ve kar suları, yamaçları kaplayan toprağın içine sızar. Suyu geçirmeyen bir tabakaya rastlayınca burada birikir. Biriken sular, üstteki toprak tabakasının altında kaygan bir zemin oluşturarak heyelan oluşumuna neden olur. Suyu içine almış, şişmiş ve ağırlığı artmış olanı toprak tabakası belli bir noktadan sonra yavaş yavaş ya da hızla kaymaya başlar. Kayan kitle bazen bir çamur biçiminde, bazen de büyük bir toprak kütlesi halinde yamaç aşağı akar ve bir yerde birikir. Bazen depremler de heyelana neden olabilmektedir.

Heyelan sonucu tarla, bağ, bahçe gibi tarım alanları kum, çakıl, taş vb. ile kaplanır. Heyelanlar can kaybına yol açtığı gibi tarım alanları ve binaların zarar görmesine de neden olur. Kimi zaman da kara ve demir yolları ile köprü ve tünellere zarar verir, ulaşım sistemlerini bozar.

Ülkemizde Heyelanların en sık görüldüğü yer, Doğu Karadeniz bölümüdür. çünkü burada yamaçlar daha dik, yağış miktarı daha fazladır. Ayrıca ülkemizde Heyelan olaylarının en çok görüldüğü dönem, ilkbahardır. Bunun da nedeni, bu mevsimin yurdumuzun birçok yerinde oldukça yağışlı geçmesidir.


Tsunami

(okunuşu: "Sunami".Japonca'da liman dalgası anlamına gelen tsunami sözcüğünden) okyanus ya da denizlerin tabanında oluşan deprem, volkan patlaması ve bunlara bağlı taban çökmesi, zemin kaymaları gibi tektonik olaylar sonucu denize geçen enerji nedeniyle oluşan uzun periyotlu deniz dalgasını temsil eder.
Tsunamiden sonra oluşan dalganın diğer deniz dalgalarından farkı, su zerreciklerinin sürüklenmesi sonucu hareket kazanmasıdır. Derin denizde varlığı hissedilmezken, sığ sulara geldiğinde dik yamaçlı kıyılarda ya da V tipi daralan körfez ve koylarda bazen 30 metreye kadar tırmanarak çok şiddetli akıntılar yaratabilen bu dalga; insanlar için deprem, tayfun, çığ, yangın ya da sel gibi bir doğal afet haline gelebilmektedir.
Tsunami ilk oluştuğunda tek bir dalgadır ancak kısa bir süre içerisinde üç ya da beş dalgaya dönüşerek çevreye yayılmaya başlar. Bu dalgaların birincisi ve sonuncusu çok zayıftır ancak diğer dalgalar etkilerini kıyılarda şiddetli biçimde hissettirebilecek bir enerjiyle ilerlerler. Bu nedenle depremlerden kısa bir süre sonra kıyılarda görülen yavaş ama anormal su düzeyi değişimi ilk dalganın geldiğini gösterir. Bu değişim, arkadan gelecek olan çok kuvvetli dalgaların ilk habercisi de olabilir.Not :Tsunami Dünya'daki en güçlü ve en büyük dalgadır.
Çığ
Yamaçlarda biriken karların, çeşitli nedenlerle yerinden koparak aşağıya doğru kayması veya yuvarlanması sonucu çığ oluşur, çığ esnasında aşağıya doğru hızla hareket eden kar kütlesi, yolu üzerindeki her şeyi ezer veya sürükleyip götürür.
Kar yağışının fazla olduğu yerlerdeki dağ yamaçlarında kalın bir kar tabakası oluşur. Bu tabaka, yer çekiminin etkisiyle aşağılara düşmeye hazır durumdadır. Bu düşmeyi kolaylaştıran ve hızlandıran çeşitli etmenler vardır. Bunlardan biri, kar tabakasının üzerine yağmur yağmasıdır. Yağmur suları, eriyen kar sularıyla birlikte kar tabakasının altına sızar. Gece sıcaklığın düşmesi sonucu alttaki bu su donarak bir buz tabakası oluşturur. Bu buz tabakası da üzerindeki karın yer değiştirmesini sağlayan kaygan bir zemin demektir. Bu nedenle ilkbahar yağışları ile birlikte çığ olayları artar. Havanın ısınması da çığ olaylarına yol açar. Hava sıcaklığının artması ile birlikte karların bir kısmı eriyerek sulu kar özelliği kazanır. Sulu kar ise yamaçlar boyunca kolayca kayar ve çığ olayına yol açar. Yamaçların çıplak olması ve yamaç eğiminin fazla olması çığ oluşumunu hızlandırır.
Depremler, şiddetli rüzgarlar, gök gürlemesi ve top atışı gibi olayların yarattığı titreşimler de çığ düşmesine yol açar.
 
Deprem sırasında nasıl davranmalıyız?Depremin zararlarını azaltmak için deprem öncesi
DEPREM

this part of youre post is hiddenYer kabuğunun derin katmanlarının kırılıp yer değiştirmesi ya da yanardağların püskürme durumuna geçmesi nedeniyle oluşan sarsıntılardır.
Depremler can ve mal kaybına yol açmakta, alt yapıyı bozarak insanların günlük aktivitelerini sınırlamakta, ülkenin ekonomik ve sosyal yapısını bozmaktadır.
Ülkemizin topraklarının %92'si deprem riski taşıdığı, nüfusumuzun %95'inin bu bölgeler üzerinde yaşaması nedeniyle, genel olarak ülkemizde, özel olarak ise Bakanlığımız ve bağlı kuruluşta alınması gereken tedbirler yanında, depreme yönelik eğitim çalışmalarına önem verilmelidir.






DEPREM ÖNCESİNDE ALINACAK ÖNLEMLER
a) Dolaplar ve devrilebilecek benzeri eşyaları birbirine ve duvara tespit edilmeli, ayrıca dolap üzerine konulan eşya ve büro malzemelerin düşmesini önlemek için plastik tutucu malzemeler kullanılmalıdır.
b) Soba ve diğer ısıtıcıların sağlam malzemelerce duvara veya yere tespit edilmelidir.
c) Zehirli, patlayıcı, yanıcı maddeleri düşmeyecek bir konumda sabitlemeli ve kırılmayacak bir şekilde depolanmalıdır.
d) Gaz kaçağı ve yangına karşı gaz vanasını ve elektrik sigortalarını otomatik hale
getirilmelidir.
e) Bir deprem eylem planı hazırlayıp, bu plana göre nasıl davranmamız gerektiği zaman, zaman tatbikatla denenmelidir.
f) Binada acilen kaçmak için kullanılabilecek yollardaki tehlikeleri ortadan kaldırmalı, bu yollan işaretlemeli, buralara gereksiz eşya ve malzeme konulmamalıdır.
g) Kurum ve okullarda asansör mevcut ise kapı yanlarına "Deprem Sırasında Kullanılmaz" levhasını aşılmalıdır.
h) Kurum ve okullarda yapılan deprem tatbikatı ve alman önlemler, sosyal tesisler ile bireysel olarak aile ortamında uygulanabilmelidir.DEPREM SIRASINDA YAPILMASI GEREKENLER
a) Kurum ve Okullarda





1- Pencerelerden ve devrilebilecek eşyalardan uzak
durulmalı,
2- Yüzümüzü ve başımızı iki elimizin arasında alarak veya bir koruyucu (yastık, kitap vb) malzeme ile korunmalı,
3- Dayanıklı eşyalar (buzdolabı, çamaşır makinesi v.b.) yanına cenin pozisyonu alınarak sarsıntı geçene kadar korunmalıdır.


b) Açık Alanlarda :
1- Enerji hatlarından, diğer binalardan ve duvar diplerinden uzaklaşmalıyız. Açık arazide çömelerek etraftan gelen tehlikelere karşı hazırlıklı olmalıyız.
2- Deniz kıyısından uzaklaşmalıyız.
c) Araçta :
1- Otoyol, bariyerl erden, köprülerden, kavşaklardan, enerji hatlarından, alt ve üst geçitlerden uzaklaşmalıyız
2- Sarsıntı durana kadar araç içinde beklemeliyiz.
3- Araçları açık alanlara yöneltmeliyiz.




DEPREM SONRASINDA YAPILMASI GEREKENLER

1- Mutfak, imalâthane, laboratuvar gibi iş aletlerinin bulunduğu yerlerde; ocak, fırın ve bu gibi cihazlar kapatılmalı, dökülebilecek malzeme ve maddelerden uzaklaşılmalıdır.
2- Elektrik, gaz ve su vanalarını kapatılmalı, soba ve ısıtıcılar söndürülmelidir.
3- Merdiven, balkon, koridor ve geniş sahanlı yerlerden, kolonlardan ve pencerelerden
uzaklaşılmalıdır.



4- Kesinlikle asansör varsa kullanmamalı, asansörde isek kat çıkış düğmesine basarak asansör terk edilmelidir.
5- Deprem çantasını alarak bina terk edilmeli, panik yaratmadan, söylentilere inanmadan toplanma yerlerine gidilmelidir.
6- Enkaz altında kalınmış ise yardım ekipleri gelinceye kadar enerji sarf etmeden süre
değerlendirilmelidir.


DEPREM ÇANTASI

Depremden sonra ki 72 saat içerisinde, aile fertlerinin ihtiyaçlarını karşılayacakları malzemelerini koydukları çantadır. Depremden sonra yardım ulaşması zaman gerektireceğinden, ilk 72 saat boyunca ihtiyaç duyulacak en acil nitelikteki malzeme ve evrakın birarada bulunduğu deprem çantasının muhakkak her evde hazır bulundurulması zorunludur.

Bu Çantada;

1- Aile Kimlik Bilgileri
Aile bireylerinin isimleri,
Kurum, Emekli, Sosyal Sigorta Numaraları,
Aile Bireylerinin Okul Ve Mesleki Bilgileri,
Önemli Sağlık Bilgileri (Bir kağıda yazılacak ve kapaklı bir naylon poşete konulacak)

2- Kıymetli Evrak Çantası
Ziynet eşyaları,
Bono, tahvil vb,
Banka hesap numaraları. (Bir kağıda yazılacak ve kapaklı bir naylon poşete konulacak)

3- Diğer İhtiyaç Listesi
Pilli radyo ve yedek pilleri,
El feneri ve yedek pilleri,
İlkyardım çantası, kitapçığı
Sürekli kullanılması gereken ilaçlar (kalp, damar, tansiyon, şeker ve hormon ilaçları vb. gibi)
Enerji veren yiyecekler
Şişe suyu,
Mendil,
Tuvalet kağıdı,
Kağıt havlu
Yedek cep telefonu ve şarjı
Bir miktar para
Battaniye
Eldiven, giyecek, ayakkabi,
Düdük,
Çok amaçlı çakı
Çocuklar, kadınlar, yaşlılar, engelliler ve ev hayvanları için özel malzemeler. (Bebekler için bebek bezi, biberon, mama, vb., bayanlar için hijyen kiti, evcil hayvanlar için battaniye, mama vb.)
İçinde önemli telefon numaralarının, iletişime geçilecek kişilerin bilgilerinin, önemli evrakların fotokopilerinin bulunduğu su geçirmeyen bir dosya bulunmalıdır.
Çantaya konulacak yiyecek ve içecekler belirli zaman aralıkları ile yenilenerek saklanmalıdır. Çanta dış etkilerden etkilenmeyecek ve kolay ulaşılabilecek şekilde muhafaza edilmelidir. Çantanın bulunacağı yer hakkında aile bireylerine bilgi verilmedir.


Okuldaki öğrenciler için hazırlanan bir acil durum çantasında bulunması gerekenler:

Öğrencilerin aileleriyle ilgili bilgiler
Aile fotoğrafı
Yaş grubuna uygun küçük oyuncaklar
Yiyecek
Bir şişe su

Her altı ayda bir hazırlık çantasındaki piller, reçeteli ilaçlar, su ve yiyecek tazeleriyle değiştirilmeli. Bu işlem yaz-kış saati uygulamasında saatlerin yeniden düzenlendiği hafta sonlarında yapılabilir.

Ayrıca, teknolijideki gelişmeleri dikkate alarak, cep telefonu ile internet kullanımı konusunda bilgi edinilmesi önem taşımaktadır. Zira, cep telefonlarının çalışmadığı acil durumlarda dahi internet kullanımı mümkün olabildiğinden, deprem gibi olağanüstü durumlarda cep telefonundan internet yolu ile yardım temin edilebilir.

Not: Aracınızı park ederken deprem ihtimalini dikkate alarak, olabildiğince korunaklı yerlere park etmeniz yararınızadır. Evinizde, işyerinizde bulunduğu halde kullanmadığınız balyoz, çekiç, keser vb. gibi aletler var ise bunları aracınızda muhafaza ediniz
 
DEPREM SIRASINDA





KESİNLİKLE PANİĞE KAPILMAYIN Panik, sadece deprem veya yangında değil yaşamımızın her anında· bize zarar vermektedir. Deprem sırasında paniğe kapılmazsak hem kendimizin hem de yanımızda bulunanların yaşamlarını kurtarabilmek için daha sağlıklı kararlar verebiliriz.

YAŞAM BOŞLUĞU: Geniş hacimli, ağırlık merkezi düşük, dayanıklı cisimler enkaz haline gelen binalarda, üzerlerine düşen kolon, kiriş veya tavan tarafından tamamen yok edilmemektedir. Çamaşır makinası, büro tipi buzdolabı, bulaşık makinası v.b. cisimler, çöken duvar, kiriş ve kolonların yönünü değiştirerek insanların nefes alarak yaşayabilecekleri boşluklar oluşturabilirler. İşte bu boşluklara Yaşam Boşluğu adını veriyoruz. Yaşam boşluklarında cenin pozisyonu alarak kalabiliriz.

NEDEN CENİN POZİSYONU: Cenin pozisyonu maksimum küçülme yapabildiğimiz bir pozisyondur. Cenin pozisyonunu basit olarak, ellerimizi başımızın arasına alıp, ayaklarımızı karnımıza çekerek küçülebildiğimiz bir pozisyon olarak tarif edebiliriz. Bu pozisyonu alarak, sırtımız, yanına yattığımız nesneden 10 – 15 cm. açıkta durmalıyız. Bu pozisyonda kalarak hem üzerimize düşebilecek cisimleri gözler, hem de böbreklerimizden birinin zarar görmesine engel oluruz. BİNA İÇİNDEKİ KORUNMA BÖLGELERİ

YATAK ODASI: Yatak odalarında deprem sırasında yatağın her iki yanına yatmak iyi bir korunma sağlayabilir. Enkaz altına gelen bir binada yatağın üst ve altı tamamen tahrip olurken yatak kenarlarında bir insanın korunacağı kadar yaşam boşluğu kalmaktadır. Yatakların yanlarına cenin pozisyonu alarak yatmak yatak odasında yapılacak en akılcı harekettir.

Yurtlarda Ranza Yanları: Yurtlarda korunacak tek yer ranzaların yanlarıdır. İki katlı demir çerçeveli ranzalar da çökme sırasında tam yok olmamakta, kenarlarında yaşam boşlukları
meydana gelmektedir.

BANYOLAR: Banyolarda bulunan döküm küvetlerin yanlarında önemli yaşam boşlukları oluşmaktadır. Deprem sırasında eğer banyodaysak bu tür küvetlerin yanına cenin pozisyonunda yatma yapılacak en sağlıklı harekettir.

Çamaşır Makinaları; Üzerine düşen ağır cisimlerin baskısı altında ezilen, büzülen ama kesinlikle yok olmayan çamaşır makinalarının yanına, cenin pozisyonu alınarak yatılmalıdır

SALONLAR: Çekyat Kenarları İçi eşya veya kitap dolu olan çekyatlar iyi bir korunma alanı yaratmaktadırlar. Üzerlerine düşen ağır cisimlere karşı esneyerek direnen çekyatların kenarlarında da önemli yaşam boşlukları oluşmaktadır.

Para Kasaları; İşyerlerinin çoğunda ve bazı evlerde de bulunan çelik para kasaları önemli bir korunma alanıdır. Bu tür cisimlerin kenarlarında da kurtarma çalışmaları sırasında önemli yaşam boşlukları tespit edilmiştir.

Çeyiz Sandıkları; İçi dolu olan eski çeyiz sandıkları da düşen tavanları tutarak önemli yaşam boşlukları oluşmasına neden olmaktadır.

MUTFAKLAR: 17 Ağustos ve 12 Kasım kurtarma çalışmaları sırasında en fazla canlı, mutfaklardan çıkarılmıştır.
Bulaşık Makinaları Aynı çamaşır makinası gibi bulaşık makinası da direnmekte ve yanında önemli yaşam boşluklarının oluşmasına neden olmaktadır.

Fırınlar Tek başına fazla koruyucu özelliği olmamakla birlikte, mutfak tezgahı içinde bulunan bulaşık makinası ve buzdolabı ile birlikte çok büyük yaşam boşluklarının oluşmasına neden olmaktadır.

Buzdolapları Salınımın artması nedeniyle devrilme tehlikesi olsa bile, iyi monte edildiği takdirde tek başına mutfağın önemli bir bölümünü ayakta tutacak özelliğe sahiptir.

ZEMİN KATTAKİLER

Zemin katta oturanlar için dışarı çıkabilmenin koşullarını iyi· saptamak gerekir. Bu koşullar değişken ve belirleyicidir. Bu nedenle zemin katta oturuyorsanız çıkmalısınız diyemeyiz. Zemin katta acil çıkışı engelleyen faktörler: Bireylerin yakınlarına olan sorumluluğu Dairenin planı Fizyolojik yetersizlik (bedensel engelli) Psikolojik yetersizlik (şok, kararsızlık, ruhsal hastalıklar, v.b.) Zemin kat çıkışı için bir süre vermenin anlamı yoktur. Çünkü verilen10 – 15 saniyelik çıkış zamanı en az 150 km. uzakta olan bir depremdeki P ve S dalgaları arasındaki yaklaşık mesafedir. Odak noktası yaklaştıkça bu süre de azalır. Bu nedenle süre vermekten çok zemin kattakilerin çıkabilecekleri en kısa sürede dışarı çıkması tavsiye edilmektedir. Diğer katta bulunanlar ise Deprem Durum Planına göre önce evlerinin içinde belirlemiş oldukları korunma bölgelerine saklanmalıdırlar.


AŞAĞIDAKİLERİ KESİNLİKLE YAPMAYIN Saklanmak için masaların altına girmeyin. Kapı pervazlarının altına girmeyin.·Binanın kendi yapı elemanı olan kolon, kiriş gibi cisimlerin altında beklemeyin. Alt ve üst kata çıkmak için bile olsa merdivenlere koşmayın. Pencerelerden ve bolkanlardan uzak durun. Asansörü kullanmayın. NEDEN ? Masaların altına girme düşüncesinin temelinde, binaların deprem yönetmeliğine uygun ve zemin etütlerinin doğru yapılmış olması yatmaktadır. Masanın altına girerek sadece yukarıdan düşen cisimlerden korunabiliriz. Bina yıkılacak olursa masalar da bina ile birlikte yerle bir olmaktadır.
Aynı şekilde kapı pervazları, kolon ve kirişler de can kurtarma yerine tam tersine insanların yaşamlarına mal olmaktadır. Körfez ve Düzce depremlerinde yüzlerce insan, bilinçli olarak bu tür yerlere saklanmış ve tümü yaşamını kaybetmişti. Kolon ve kirişler kurtarma çalışmaları sırasında bir çok insanın çıkarılmasını zorlaştırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Ayrıca bina yıkıldığı zaman üzerimize ilk düşecek cisimler de bunlardır. Deprem sırasında sarsıntı nedeniyle pencerelerden düşerek hayatınızı kaybedebilirsiniz. Binanız yıkılmasa bile merdivenler zarar görebilir. Panik halinde dışarı çıkmaya çalışırken yıkılmış veya kısmen zarar görmüş merdivenlerden düşerek zarar görebilirsiniz.


UYKUDA YAKALANDIYSANIZ Birinci kat bile olsa, ne zaman başladığını bilemiyorsak yatağımızın yanında cenin pozisyonunda bekleyelim. OKULDAYSANIZ Eğer bina deprem yönetmeliğine uygunsa bir sıra veya masa altına ya da binanızdan kuşkuluysanız sıra aralarına cenin pozisyonunda yatınız. TREN – METRO GİBİ ARAÇLARDAYSANIZ Yetkili anonslarına göre hareket edelim. Asla treni terketmeyin. Başınızı koruyup bekleyin. Asla çakmak kullanmayın, nerede olursanız olun. OTOBÜSTEYSENİZ Otobüs duruncaya kadar koltuğunuzun arasına veya koridorda cenin pozisyonunda yatın. AÇIK / KAPALI STADYUMDAYSANIZ Kesinlike paniğe kapılmayın. Asla kapılara gitmeyin. Mümkünse stadın ortasına gidin. Anonslara göre hareket edin. TİYATRO – SİNEMADAYSANIZ Kesinlikle paniğe kapılmayın. Yetkili anonsları bekleyin. Kapılara koşmayın. Başınızı koruyarak ve sıra arasında cenin pozisyonuna geçin. Tavanda saklanan avize gibi şeyler varsa başka bir yere geçin. OTELDEYSENİZ Odada en güvenli noktayı belirleyin. Otel güvenlik talimatını okuyun ve katta bulunan acil çıkış· noktalarını öğrenin. Seyahate çıkarken yanınıza küçük bir radyo ile el lambası almayı ihmal etmeyin. (Riskli bölgeler için) Asansör kullanmayın. Deprem sırasında yaşam boşluğunda cenin pozisyonunda ya da yatak yanında aynı pozisyonda depremin bitmesini bekleyin. ASANSÖRDE İSENİZ Deprem anında asansördeyseniz, kat çıkış düğmelerine basıp, asansörü katta durdurup, en seri şekilde asansörü terkedin. ALIŞVERİŞ MERKEZİNDEYSENİZ Tezgah yanlarında cenin pozisyonunda durun. Raflardan uzak durun. YERALTI ÇARŞISINDAYSAK Yer üstünden daha güvendesiniz, asla çıkışlara koşmayın. Deprem sonrası (elektrik yoksa) duvarları takip ederek dışarı çıkın. ARABADAYSAK Güvenli bir yere yavaşlayarak yanaştırmaya çalışın, etrafta bina, direk yoksa arabada kalın. Yolu kapatmamaya özen gösterin. Köprülerden, alt ve üst geçitlerden ve binalardan mümkün olduğunca uzağa park etmeye çalışın. Eğer tünel gibi ya da yüksek binalı bir sokaktaysanız, arabadan çıkıp yanında cenin pozisyonuna geçin. AÇIK HAVADAYSAK Üzerinize birşeyin düşmeyeceği güvenli bölgeye doğru hareket edin. Giderken başınızı koruyun. Pencerelerden, binalardan, elektrik tellerinden uzak, boş ve açık güvenli bir noktaya doğru gitmeye çalışın
 
DEPREM SONRASINDA



ÇÖKEN BİR BİNADAN KURTULMUŞSANIZ Kendi binanızda ve yan binalarda enkaz altında yaralılar varsa, onlara yardım edin. Görünürde yaralı yoksa, enkazın belli yerlerinden içerde kimse olup olmadığını sesle araştırın. Ses aldığınız andan itibaren enkaz altındaki insanla diyolağa girerek onunla konuşun ve moralini düzeltmeye çalışın. Arama kurtarma ekipleri gelmeden içinde canlı bulunduğunu saptadığınız enkazı terk etmeyin. Ekipler geldikten sonra çekilin ve ancak sizden yardım istenince yardım edin


ENKAZ ALTINDA KALMIŞSANIZ 1. Moralinizi bozmayın. 2. Enkaz altında başka canlı varsa, onunla konuşun. Moraliniz düzelir. 3. Vücudunuzun altına halı, kilim gibi şeyler çekmeye çalışın. 4. Duvara vurabilecek pozisyona gelmeye çalışın. 5. Elinizle duvara vurarak işaret verebilecek pozisyona gelin. 6. Sürekli bağırarak enerji tüketmeyin. 7. Enkaz üzerinde çalışanların seslerinin kesildiği an, enkaz altında kalan insanların seslerini duyabilmek için dinleme yapıldığı andır. Bu anda herkes susar ve enkaz altında kalan birileri varsa onlardan ses almaya çalışılır. İşte bu sessizlik anında her türlü gürültüyü yaparak aşağıda olduğunuza dair işaret verin. 8. Duvara vurabilecek haliniz yoksa, bağırın veya duvarı tırmalayın. 9. Kurtarma ekiplerinin size yaklaşmaya başladığını hissettiğiniz zaman onları yönlendirmeye çalışın. 10. Enkaz altında sıkışıp kaldıysanız, kurtarılana dek, belki de 5 - 6 gün beklemek zorunda kalabilirsiniz. Bu yüzden enerjinizi boşa har***ayın.

DEPREM SONRASI NELER YAPMALIYIZ

PANİK YOK Deprem sırasında olduğu gibi deprem sonrasında da bulunduğumuz mekanı terk ederken olabildiğince hızlı ama sakin hareket etmeliyiz. Panik yapmaya başladığınız andan itibaren artık hata yapmaya başlar ve yaşamınızı tehlikeye atarsınız. Kitlesel bir afet sırasında, iletişim ve ulaşım çökebilir ve organizasyon bozuklukları yaşanabilir. Buna bağlı olarak profesyonel arama kurtarma ekipleri gelinceye dek belki de 48 saat depremzede kendi başının çaresine bakmak zorunda kalabilir.

ATEŞ YAKMAYIN Deprem sonrasında kibrit, çakmak gibi patlamalara neden olabilecek nesneleri kullanmayın. Işık kaynağı olarak sadece fener kullanın.

KONTROL EDİN Dışarı çıkarken komşularınızı da kontrol edin. Bina yıkılmamış olsa bile her hangi birinin üzerine düşecek ağır bir cisim onun yaralanmasına neden olabilir.

HABER ALIN Radyo dinleyerek, yetkililerden deprem hakkında sağlıklı bilgiler almaya çalışın.

ARTÇI ŞOKLARA DİKKAT Ana şoktan sonra gelecek olan artçı şoklar hasar görmüş binaları yıkabilir. Binanıza girmeden önce çok iyi kontrol edin. Hasar varsa kesinlikle içeri girmeyin.

BİNANIZIN ÖNÜNDEN UZAKLAŞIN Deprem sonrasında, dışarı çıktıktan sonra binanızın önünde beklemeyin. Daha önce tespit ettiğiniz toplanma bölgesine gidin.

FISILTI GAZETESİNE İNANMAYIN Deprem öncesinde ve sonrasında sadece yetkililerin açıklamalarını dikkate alın. Depremi önceden saptamak günümüz teknolojisiyle imkansızdır. Bu nedenle kulağınıza gelen deprem fısıltılarına inanarak onları yaymayın. Bu tür dedikodular paniğe yol açarak hayatın normale dönmesine engel olmaktadır.

TELEFONLARINIZI KULLANMAYIN Depremin ilk saatlerinde, acil durumlar dışında sebebi ne olursa olsun telefonları kullanmayın, yakınlarınızı aramayın. Depremin ilk saatleri acil müdahale ekiplerinin yönlendirilmesi açısından çok önemlidir.
Deprem sonrası telefonlar kilitlendiği için arama kurtarma ekipleri haber almakta zorlanmaktadırlar.




DOĞAL AFETLER VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER
Ülkemiz deprem, sel ve erozyon gibi doğa olaylarının sıkça meydana geldiği bir coğrafyada bulunmaktadır. Özellikle son yıllarda yaşanan depremlerin insan ve yerleşim yerleri üzerindeki yıkıcı etkileri kamuoyunun dikkatini doğal afetlere çekmiştir. Gerçekte kamuoyunun bu ilgisinden önce ülkemizde bu konuya ilişkin akademik çalışmaların uzun süredir yapıldığı ve bilimsel yazında “afet yönetimi” olarak tanımlanan alanın son yıllarda giderek artan bir ilgi odağı haline geldiği görülmektedir.
Doğal afet, Kentbilim Terimleri Sözlüğü’nde, “yerel toplulukların genel yaşamını etkileyen, aksatan, bozan deprem (yer sarsıntısı), yangın, su baskını, erozyon (toprak kayması), çığ ve kaya düşmesi gibi doğa olayları”1 olarak tanımlanmaktadır. Tanıma göre bir doğa olayının doğal afet sayılabilmesi için yerel toplulukların yaşamını etkilemesi, aksatması ve bozması gerekmektedir. Bu olumsuz etkiler bütünüyle önlenemese de sınırlanabilmektedir.
Doğa olaylarının olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi, yıkım olayı öncesi bir takım önlemlerin alınması ile olasıdır. Bu önlemlerin başında kentleşmenin gelişimine ve yerleşim düzenine doğal afet riskini göz önünde bulunduracak biçimde bir yön vermek gelmektedir. Başka bir deyişle, kentleşme politikası, doğal afetin olumsuz etkilerini en aza indirecek bir kararlar ve izlenceler bütünü olarak görülebilir. Bu yazının konusunu, kentleşme politikasının doğal afetlerin olumsuz etkisini azaltan bu işlevinin, günümüze kadar meydana gelen doğal afetlerde yaşanan sorunlara bakarak ne ölçüde çözüm olacağının tartışılması oluşturmaktadır. Bunun için önce doğal afetlerle ilgili yönetim yapısı ve yönetsel sorunlar incelenmekte, daha sonra ise kentleşme ile doğal afetler arasındaki ilişki ortaya konarak, kentleşme politikasının doğal afetlerin olumsuz etkilerinin azaltılmasındakirolü tartışılmaktadır.

2. Doğal Afetlerin Olumsuz Etkilerinin Azaltılması
Doğal afetler doğa olayları sonucu meydana gelmektedir. Doğa olaylarının olması, örneğin depremin meydana gelmesi, önlenemez. Ancak bu olaylar sonucu olan olumsuz etkilerin olabildiğince azaltılması sağlanabilir. Bu amaçla alınacak önlemler (1) yıkım olayı öncesi (2) yıkım olayı sonrası alınacak önlemler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Yıkım olayı sonrası o yerin mülki idare amiri tarafından;
a) Haberleşme, ulaşım ve trafik güvenliğinin sağlanması,
b) Can kaybının en aza indirilmesi (kurtarma),
c) Emniyet ve asayişi sağlama,
d) Ölü ve yaralıların yıkıntı altından çıkarılması,
e) Tıbbî ilk yardım, hasta ve yaralıların hastaneye nakli,
f) Ölenlerin gömülme işlemlerinin yürütülmesi,
g) Yangınların söndürülmesi,
h) Acil ve geçici barınmanın sağlanması,
i) Hastalıkları önleyecek sağlık koşullarının sağlanması,
j) Evsiz, barksız kalan insanların yiyecek, giyecek, ısınma ve barınma ihtiyacının karşılanması,
k) Elektrik, su ve kanalizasyon düzenlerinin işler duruma getirilmesi, karantina önlemlerinin alınması,
l) Yıkıntı kaldırma ve temizlemenin yapılması ve
m) Zararların saptanmasını kapsayan önlemleri alırlar(2).

Bu yazı çerçevesinde incelenen yıkım olayı öncesi alınması gereken önlemler ise, yıkım ile oluşacak olası zararları olabildiğince azaltmayı amaçlar. Bu amaçlar, politika oluşturmanın yanısıra, bilimsel ve teknik çalışmaların yapılmasını içerir. Bu kapsamda, planlama, dayanıklı yapıyapma, önceden haber alma ve uyarma ve ilk yardım ve kurtarma hizmetleriyle ilgili planlama ve örgütlenme çalışmaları doğal afetin yaratacağı olumsuz etkileri en aza indirebilecek çalışmalar olarak sayılabilir(3).
Yıkım olayı öncesi alınması gereken önlemler, örgütlenme ve yönetim ile kentleşme politikası olmak üzere iki başlık altında ele alınabilir.
a. Örgütlenme ve Yönetim
Kuruluş Yasasına (7116 sayılı) göre her türlü afetlerden önce ve sonra gereken önlemleri alma görevi Bayındırlık ve İskan Bakanlığına verilmiştir. Doğal afetler ile ilgili hizmetler ise Bayındırlık Teşkilat ve Görevlerine İlişkin 180 sayılı Yasa Gücünde Kararname(4) ile düzenlenmiştir. Afet hizmetlerinin görülmesi işinin Bakanlıkça görüleceğini düzenleyen Kararnamede Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün görevleri şöyle sıralanmıştır:
 
a) Doğal afete uğrayabilecek bölgeleri saptamak, buralarda yapılacak yapıların teknik koşullarını belirlemek, bunların uygulanmasını sağlamak.
b) Afete uğrayabilecek bölgelerde, afetlerden en az can ve mal kaybıyla kurtulmayı sağlayacak önlemleri ve esasları belirleyip uygulanmasını sağlamak.
c) Olası afet yerlerini saptamak ve bu afetlerin önlenmesi için gereken önlemleri almak.
d) Afet olduğunda, ivedi yardım uygulamasını ve eşgüdümünü sağlamak.
e) Afete uğramış bölgelerde, en kısa zamanda, yerleşme ve barınmayı sağlayıcı kısa ve uzun süreli önlemleri alıp uygulamak ve uygulatmak; ayrıca, bu bölgelere götürülmesi uygun görülen hizmetler için gerekenleri yapmak ve bu konuda DPT ve ilgili kamu kuruluşlarıyla eşgüdüm ve işbirliği sağlamak.
f) Afete uğramış ve uğrayabilecek bütün yerlerin imar ve yerleşme işlerinin hazırlık, uygulama, yönetim ve denetim işlerini yapmak ve yaptırmak.

Doğal afetler ile ilgili önemli bir başka kuruluş ise, İçişleri Bakanlığı ana hizmet birimlerinden biri olan Sivil Savunma Genel Müdürlüğü’dür. 3152 Sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Yasa ve 7126 Sayılı Sivil Savunma Yasasıyla düzenlenen Genel Müdürlüğün görevleri arasında, doğal afetlerde arama, kurtarma ve yardım çalışmaları yapmak da bulunmaktadır. Buradan anlaşıldığı üzere bu kuruluş -eğitim çalışmaları ayrık tutulursa(5) - afet öncesinden çok, yıkım meydana geldikten sonra alınacak önlemler ile ilgilidir.
Bunun dışında, Milli Savunma, Sağlık ve Sosyal Yardım, Ulaştırma, Çevre ve Orman, Tarım ve Köyişleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar ve Sanayi ve Ticaret Bakanlıklarının doğal afetlerle ilgili çeşitli görevleri bulunmaktadır.
Görev ve yetkilerin çok sayıda Bakanlık ve Kuruluş arasında dağıtılmış olması uygulamada bir eşgüdüm sorunu yaratmaktadır. Bu sorun, doğal yıkım olayının meydana gelmesinde alınması gereken ivedi önlemlerin gerçekleştirilmesinde, o yerin valisini yetkili kılarak (7269 sayılı Afetler Yasasının 1. maddesi) aşılmaya çalışılmıştır.(6)
Doğal yıkım olayının meydana gelmeden önce alınması gereken önlemler ile ilgili olarak yaşanan öteki yönetsel sorunlar ise şöyle sıralanabilir:

• Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın taşra örgütleri olan Bayındırlık ve İskan Müdürlüklerinin doğal afetler alanında fiilen etkili olabilecek örgütlenme düzeyinde olmaması.
• Yapı yapmada uyulması gereken kuralları belirlemek ve uygulamaklagörevli olan yerel yönetimlerin bu görevi tam olarak yerine getirmemeleri.
• Her ne kadar doğal afetler ile ilgili çok sayıda kurum ve kuruluşun görevli olmasından kaynaklanan eşgüdüm sorunu taşrada o yerin vali ya da kaymakamı yetkili kılınarak aşılmak istense de, özellikle 1999 Marmara depreminden sonra merkezde oluşturulan dört yeni örgütle(7) eşgüdüm sorununun daha da belirginleşmesi. Böylelikle, doğal afetler ile ilgili kurumlar arasında, yetki, görev ve sorumluluklar yönünden karmaşık bir durum meydana gelmiştir.(8)
• Belediyelerin sivil savunma eğitimi ve uygulamalarını yaptırma konusundaki eksiklikleri.
• Doğal afetler konusunda yerel yönetimlerin daha etkin duruma getirilmesini sağlayacak tüzel düzenlemelerin bulunmayışı.
• Belediyelerin teknik, araç-gereç, insan gücü ve akçalı açılardan yetersiz oluşu.
• Kimi illerde (İstanbul gibi) doğal afetlerle ilgili gereğinden çok örgütlenmelere gidilmesi ve bundan kaynaklanan olumsuzluklar.(9)
 
b. Kentleşme Politikası
Ülkemizde yapılan çalışmalar, kentleşmenin başlangıcının 1950′li yıllar olduğunu göstermektedir. 1950′lerde nüfusun % 18.5′ini oluşturan kentli nüfus, hızla artarak 1985′te nüfusun yarısını (% 50.9) aşmıştır. Günümüzde ise (2000) kentsel nüfusun toplam nüfus içindeki payı % 65′e ulaşmıştır.
1950′li yıllardan başlayarak yalnızca kentli nüfus değişmemiş, kentleşmeyi ve bununla birlikte yerleşme düzenini etkileyen politikalar da değişmiştir. 1950′li yıllara kadar iç pazarı bütünleştirmeye dönük demiryolu politikası ve devlet eliyle ithal ikameci sanayileşmeyi öngören bir politika izlenerek ve sanayi tesisleri demiryolları üzerinde kurularak dengeli bir yerleşim büyüklüğü dağılımı yeğlenirken(10), 1950 sonrasında gerek ekonomi, gerekse kentsel yerleşme düzeni politikaları bütünüyle değişmiştir. Ülkemiz bu dönemle birlikte devlet eliyle sanayileşme stratejisinden özel sektör ağırlıklı sanayileşme stratejisine geçmiş, özellikle 1980′lerden sonra dışa dönük sanayileşme politikasına geçişle birlikte dengeli yerleşme düzeninden tümüyle vazgeçilmiştir. Bunun yerine ekonomik faaliyetlerin yer seçiminin, “karşılaştırmalı üstünlükler ilkesi”ne göre yapılması benimsenmiş, bu ilkenin benimsenmesi ise sosyo-ekonomik ve mekansal çekicilikleri yüksek olan, ama aynı zamanda afet riski yüksek olan İstanbul, Adapazarı ve Kocaeli gibi kentlerin daha da büyümesine yol açmıştır(11). Başka bir deyişle bu kentlerin doğal afet riski olup olmaması izlenen politikalara etki etmemiş, doğal yıkım olaylarının yaratacağı olumsuzlukların önüne geçecek bir kentleşme politikası izlenmemiştir. Oysa kentleşme politikası; kentleşmenin yönünün belirlenmesi (nüfusun deprem riski daha az olan yerlere yönlendirilmesi), bölge ve kent planlarının doğal afet riskine göre hazırlanmasının sağlanması ve yapı denetimi gibi bir çok yolla doğal afetin olumsuz etkilerinin önceden azaltılmasını sağlayabilir. Bu bağlamda, kentleşme politikası çerçevesinde alınan önlemler şöyle sıralanabilir:

• Kent planları, yerleşim yerinin üzerinde olduğu toprağın jeolojik özellikleri göz önünde bulundurularak hazırlanmaktadır. Kent ve kasabanın gelişme doğrultusu ve alçak ve yüksek yapı düzenleri toprağın bu özellikleri çerçevesinde belirlenmektedir. Böylece, özellikle yer sarsıntısının olduğu yerlerde olası olaylardan en az zarar görecek bir yerleşme yapısı oluşturulmaya çalışılmaktadır.(12) Ancak, bunun günümüze kadar ülkemizde tam olarak uygulandığını ileri sürmek güçtür. Bunun nedeni, planı yalnızca kent ölçeğinde ele alan “imar planlaması” yaklaşımının benimsenmesi, buna karşın doğrudan mekansal dokuyu etkileyen yoğunluğu artırıcı potansiyelleri göz önünde bulunduran “mekansal planlama” yaklaşımının yeğlenmemesi olarak görülmektedir. Bu yaklaşımın sonucu olarak, İstanbul, İzmit, Adapazarı, Gölcük ve Yalova gibi çekicilikleri öne çıkan kentlerin, ekonomik yoğunlaşma ve bunun özendirici etkisiyle oluşan nüfus baskısının yaşandığı mekanlar olmasının önüne geçilememiştir.(13) Bu yerleşimlerin ekonomik ve sosyal potansiyeli, deprem riskinin önüne geçmiş, planlamada ise bu durum göz ardı edilerek, bölgenin başta jeolojik, ekonomik ve sosyal özelliklerini göz önünde tutan bütüncül bir planlama yaklaşımı yaşama geçirilememiştir. Geçmişte Doğu Marmara Bölgesi Ön Planı gibi bir takım iyi niyetli girişimler ise kağıt üstünde kalmıştır.
• Afet riski olan yerlerde yapı ve konut yapımının sınırlanması, yıkım olayı olmadan alınan önemli bir önlemdir. 7269 sayılı Afetler Yasası ve Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik(14) gereğince yapı yapmanın yasaklandığı bu yerlerdeki yasaklama hükmü, belediyeler ve köy ihtiyar kurullarınca uygulanır. Bu yasağa aykırı yapılan yapılar vali ve kaymakamlar tarafından yıktırılır. Yine 7269 sayılı Afetler Yasası gereğince, afete uğramış ya da afet riski taşıyan bölgeler, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın belirlemesi ve önerisi üzerine Bakanlar Kurulunca “Afete Maruz Bölge” olarak kararlaştırılmaktadır.
• Bunların dışında, dayanıklı yapılar yapılmasının sağlanması, doğal yıkım olaylarının önceden kestirilmesine yarayan en son teknik gelişmelerin izlenmesi ve olası afetlerde alınacak önlemler için bir izlence hazırlanması gibi önlemler ile doğal afetlerin olumsuz etkileri en aza indirilmeye çalışılmaktadır.(15)

3. Sonuç ve Değerlendirme
Jeolojik yapısı gereği ülkemizin özellikle deprem nedeniyle doğal afet riski yüksek olmasına karşın, olası olumsuzlukları azaltıcı önlemlerin yeterince alınmadığı görülmektedir. Soruna bütüncül bir yaklaşımla bakılmadığı gözlemlenmektedir. Oysa, öncelikle, başta ekonomi, sanayi, kentleşme, altyapı ve ulaşım politikaları olmak üzere bütün politikalarda doğal afet riskinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Böyle bir yaklaşım, tek tek her bir alanda izlenen politikaların da bu konuda başarıya ulaşmasının temel koşulu olarak görülmektedir. Kentleşme politikası da, bu yaklaşımla, doğa olayları sonucu yaşanan olumsuzlukları azaltıcı bir araç olarak düşünülmektedir.
Bu bağlamda, ilk olarak, doğal afetlerle ilgili yönetsel karmaşaya (eşgüdüm sorununa) son verilerek, yetkinin merkezde tek elde toplanması ve merkez ile taşrada görev paylaşımının açıklığa kavuşturulması gerekli görülmektedir. Ayrıca yapı yapmada uyulması gereken kuralları belirlemek ve uygulamakla görevli olan yerel yönetimlerin bu görevini gereğince yerine getirmelerinin sağlanması gerekmektedir. Bu nedenle, yerel yönetimler; teknik, araç-gereç, insangücü ve akçalı açılardan yeterli bir duruma getirilmelidir.
İkinci olarak, kent ve bölge planları doğal afet riskine göre hazırlanabilir. Bunun için bazı teknik bilgilere ve çalışmalara sahip olunması gerektiği kuşkusuzdur. Ne var ki ülkemizde henüz, jeolojik çalışmalar yapılarak mikro-bölgeleme belgelerinin elde edilmesi, kentsel kusurlar araştırmaları ve kentsel risklerin belirlenmesi çalışmaları akademik çevrelerde bile fazlaca bilinmemektedir. Ayrıca, doğal afet riski göz önünde tutularak yerleşim yerlerinin, yapılaşma, altyapı, sosyal ve ekonomik varlıklarını birlikte değerlendirecek, zayıf ve kusurlu yönlerini belirleyecek çalışmaların yapılması gerekmektedir.16
Üçüncü ve son bir önemli nokta da, doğal afetlerle ilgili bilimsel ve teknik gelişmelerin sürekli izlenmesidir. Böylece, örneğin depremlerde kullanılan erken uyarı sistemlerinin kullanılmasıyla büyük ölçüde can ve mal kaybının önüne geçilebilir.
 
Doğal Afetler Yaşanmasında İnsanların Rolü Nedir


Doğal olmayan, fakat insanlara ve çevreye büyük zararlar veren olaylardır. İnsanlar neden olduğu için bunlar Beşeri Afetler olarak nitelendirilirler. Örneğin orman yangınlarının bir kısmı, meskun mahallerde görülen yangınlar, hava kirliliği, su kirliliği, toprak erozyonu ve salgın hastalıklar gibi olaylar beşeri afetlere örnektir.

a.Toprak Erozyonu
b.Hava Kirliliği
c.Asit Yağmuru
d.Ozon Tabakasının Delinmesi
e.Su Kirliliği
f.Toprak Kirliliği
d.Ozon tabakasının çok hasar görmesi
e.Kuraklık

Doğal afetler yaşanmasında doğanın rolü nedir?


Jeolojik Kökenli Afetler [değiştir]Bunlar doğrudan doğruya kaynağını yer kabuğu ya da yerin derinliklerinden alan doğal afetlerdir. Jeolojik Kökenli Afetler'in en çok görülenler;

a.Deprem
b.Toprak Kayması(Heyelân)
c.Kaya düşmesi
d.Çamur Seli’dir.


=Meteorolojik Kökenli Afetler=
Atmosfer olayları sonucunda meydana gelen afetlerdir. Bunlar atmosfer olaylarının (sıcaklık, yağış, basınç ve rüzgar) insan için yararlı olduğu sınırı aşmasıyla meydana gelir. Meteorolojik Kökenli Afetler'in en çok görülenler;

a.Sel
b.Aşırı Kar
c.Çığ
d.Don
e.Fırtına
f.Tipi
g.Yıldırım Düşmesi
h.Dolu
i.Sis
j.Kuraklık k.selam millwet nasıl bilgi kutusu
k.İklim Değişiklikleri
l.Toprak Kayması (Heyelân) 'dır.

Meteorolojik afetlerin oluşumunu hazırlayan temel etkenler atmosfer kökenli olmasına rağmen, bazılarında afetin oluştuğu yerin özellikleri de etkili olmaktadır. Sel, çığ ve sis buna örnek olarak verilebilir

Afetlerin doğurduğu sonuçlara baktığımızda; en başta can ve mal kaybına neden olurlar.Can kayıpları insan ve hayvanların ölmesi; mal kayıpları ise eşya bina ve tarım alanlarının zarar görmesidir. Kayıpların bir kısmı doğrudan hemen afetle birlikte ortaya çıkarken bir kısmı ise belirli bir süre sonra ortaya çıkmaktadır. Örneğin sel sırasında can ve mal kaybı meydana gelmektedir. Ancak sel baskınından sonra sellerin getirdikleri moloz, kum ve balçıklar tarım alanlarını verimsizleştirerek dolaylı zararlarda meydana getirmektedirler.

Sel

Sel ister büyük nehirlerin kıyısına yerleşmiş, ister dağ yamaçlarında yaşıyor olsun, isterse çöllerde bulunsun her yerdeki insanların rastlayabileceği türde bir doğa olayıdır. Yerleşilen yerlerdeki çeşitlilik, görülme sıklığını değiştirmesine rağmen özellikle sel olayını dikkate almadan kurulan altyapılar bu doğa olayının bir faciaya dönüşmesine neden olabilmektedir.

Ülkemizde sadece 1995 yılında üç bölgede görülen sel olayı 160 kişinin ölümüne neden olurken her yıl can kaybına neden olmayan seller sonucu milyarlarca liralık ekonomik kayıplar yaşanmaktadır. Bu amaçla gelişmiş ülkeler sel riskini en aza indirmek için erken uyarı sistemleri geliştirerek özellikle can kaybını en aza indirmeyi başarmışlardır.

Selin en sık rastlanan sebebi kuvvetli ve uzun süreli yağıştır. Seller kar erimesi sonucu oluşan kuvvetli akışlar veya drenaj kanallarının tıkanması sonucunda da meydana gelebilir. Günümüzde rastlanılan en yaygın sebep ise; kuvvetli yağmur fırtınalarında drenaj sistemlerindeki yetersizlik sonucu ana nehir kanallarının tamamen dolu olması ile meydana gelen taşmalar sonucu oluşan sellerdir. Dağlık bölgelerde ise seller kar erimesi veya yağışla birleşen kar suyundan meydana gelir. Çok nadir olarak da barajların çökmesi ve taşmasından kaynaklanan sellere rastlanılmaktadır.

Akarsuların su taşıma miktarı değişkenlik gösterir. Bazen uzun süre yağış olmayan veya az yağış alan bir alanda akışlar yavaşlar bazende aynı alanda yağışlı bir periyotta güçlü akışlar olabilir. Sellerin miktarındaki değişkenlik yağışın yoğunluğuna, yağış miktarına, kar erime oranına ve/veya diğer faktörlere bağlıdır. İki akarsu havzası arasındaki yağış toplamı veya toplama alanındaki depolama miktarı sel potansiyelinde önemli rol oynar.

SEL ÇEŞİTLERİ

Seller oluş hızlarına göre sınıflandırılır; Kuvvetli yağışlardan sonraki birkaç saat içinde veya bir yerdeki suyun aniden serbest kalması ile oluşan seller ani seller olarak isimlendirilir. Bu tip seller örneğin dağlık bölgelerdeki küçük nehirlerin ani ve kuvvetli bir yağışa maruz kalmalarıyla oluşur ve çok hızlı bir şekilde en üst değerine ulaşır. Sel ise genellikle daha yavaş gelişir ve haftalar boyu etkili olur. Örneğin büyük nehirler boyunca görülen seller bu tip sellerdir.
 
SELİN NEDENLERİ

Sele en çok nehir yataklarından taşmalar sonucu rastlanır. Ani ve kuvvetli yağışlar ve kar erimesi sonucu taşmalar oluşmaktadır. Nehir yataklarına gelen suyun sele dönüşmesine yatakların amacı dışında kullanılması da çok etkili olmaktadır. Günümüzde çarpık kentleşme sonucu dere yataklarının gecekondulaşma bölgesi haline gelmesi, ağaçlandırılması, doldurulması veya nehir yataklarının değiştirilmesi sonucu her yıl ülkemizde büyük mal ve hatta can kayıplarına rastlanmaktadır.

Dağlık alanlarda yağış ve tepelerdeki karın erimesi sonucu dere yatakları taşıyamayacağı miktarda su ile dolar ve ani seller oluşur. Özellikle dağ eteklerindeki yerleşim yerleri için heyelan tehlikesi de yaratan bu seller oldukça tehlikeli olmaktadır.

Şiddetli rüzgarla birlikte tropikal fırtınalar ve harikeynler (hurricane) özellikle Atlantik okyanusu kıyılarında kuvvetli kıyı selleri oluşturur. Sürekli ve şiddetli rüzgar büyük bir dalgaya sebep olarak suyu karanın içlerine kadar sürükler. Göl bölgelerinde de benzer atmosferik şartlar veya depremler göl seviyesinde değişimlere ve sellere sebep olur. Diğer yandan okyanustaki depremler ve volkanik patlamalar sonucu oluşan tsunami adı verilen dev okyanus dalgaları karaların iç kesimlerine kadar girerek etkili olur.

GENEL ÖNLEMLER

1. DMİ tarafından her tip meteorolojik afet için bir erken uyarı birimi ivedilikle oluşturulmalıdır.

2. Günümüzde yağış alanları ve yağış yoğunluklarının belirlenmesinde oldukça etkili bir biçimde kullanılan Doppler Radar sistemleri ve uydu dataları ile çalışan erken uyarı birimleri teşkil edilmelidir.

3. Bu uyarı birimi ile koordineli olarak çalışacak il ve ilçelerde kurtarma birimleri oluşturulmalıdır.

4. Bölgesel radyolar herhangi bir tehlike anında halkı bilgilendirerek uygulayacakları yöntemler konusunda uyarıda bulunmalıdırlar.

5. Sel öngörüsü için özenli istatistiki çalışmalar yapılmalıdır.

6. Yerel belediyelerce dere ve nehir yataklarına yerleşim konusunda titizlik gösterilmeli buralarda yerleşimin önlenmesinin yanı sıra oluşacak engeller düzenli olarak temizlenmelidir.

7. Dere ve nehirlerin denizle birleştiği kanallar düzenli olarak temizlenerek açık olmaları sağlanmalıdır.

PRATİK ÖNLEMLER

Ani bir sel sırasında;

1. Evin dışında bulunuyorsanız, hemen yüksek bir yere çıkmalısınız.

2. Su yatağı veya çukur bölgeleri hemen terk etmelisiniz.

3. Sel bölgesini hemen terk etmelisiniz fakat asla suda karşıdan karşıya geçmeye çalışmamalısınız.

4. Sel sırasında arabanızdaysanız asla su ile kaplı yoldan gitmeye çalışmamalısınız. (Ani sellerin meydana getirdiği ölümlerin yarısı araba ile ilişkili olduğundan asla sel sularının bulunduğu bölgelerde araba kullanılmamalıdır.)

5. Arabanızda herhangi bir arıza oluştuysa hemen terk ederek yüksek bir yere çıkmalısınız. (Yollar akan sular tarafından doldurulacağı için eğer arabanız 60 cm yükseklikteki hareket eden suda kalmışsa su onu kaldırıp sürükleyebilecektir.)

6. Özellikle geceleri, selin tehlikelerini görmek güçleşeceğinden daha dikkatli olmalısınız.

Doğal Afetler - Muson

Muson iklimi, tropikal iklim özellikleri taşıyan Güney, Güneydoğu ve Doğu Asya’da etkilidir. Görkemli yağmur bulutları, aralıksız yağış ve güçlü rüzgarları başta gelen özelliğidir.
Yaz mevsimleri yağışlı , kışlar kurak geçer. Bu yönüyle savan iklimi ile benzerlik gösterir. Sıcaklık ortalaması bütün yıl 10 °C nin üstündedir. Yıllık sıcaklık farkı Savan iklimine göre fazladır.
Yıllık yağış miktarı 1000-1500 mm civarındadır. Ancak kıyı kesimlerde bu yağış miktarı çok daha fazla olabilmektedir. Dünyanın en fazla yağış alan yeri, Hindistan’ın kuzey doğusunda yer alan Çerapunçi'dir. Yıllık 12000 mm yağış alabilmektedir.
Hindistan'da su ve nehirler kutsal sayılır, her sene Muson mevsiminde nehirlerde törenler yapılır. Ganj nehri, bu törenlerin merkezini oluşturur.
Bitki örtüsü kışın yaprağını döken geniş yapraklı muson ormanlarıdır. Muson ormanlarının tipik ağacı ise tik ağacıdır.
Muson, yaz ve kış aylarında farklı davranışlar göstermektedir. Hint yarımadasının Asya kıtasını sıkıştırması ile yükselen Himalaya Dağları, Hint okyanusundan gelen nemli ve göreceli olarak soğuk ya da sıcak olan havanın tüm yağışını aynı periyotlarla Hint anakarası üzerinde bırakmasına yol açmaktadır.
Amerika'nın Las Vegas kentini de kapsayan kesiminde, Asya musonuna göre sakin kalmakla birlikte Amerika kıtasına ait Muson sistemi bulunmaktadır. Yaz Musonları, üç aylık bir dönemde etkili olur. Soğuk olan Hint Okyanusundan anakaraya doğru esen nemli rüzgar, alçak basınç alanı oluşturarak bol miktarda yağış bırakır.
Kış aylarında ise karadan denize doğru serin ve kuru eser.
Nisan-Eylül ayları arasında Güney Asya'da kara sıcaklığı ortalaması 45 derece iken, denizlerde sıcaklık 25 derece olur. Muson yağmurları şiddetli olabileceğinden, özellikle karaya vurdukları sahil kesimlerinde ciddi sel baskınlarına ve dev dalgalara sebep olurlar.
 
Tsunami

(okunuşu: "Sunami".Japonca'da liman dalgası anlamına gelen tsunamiokyanus ya da denizlerin tabanında oluşan deprem, volkan patlaması ve bunlara bağlı taban çökmesi, zemin kaymaları gibi tektonik olaylar sonucu denize geçen enerji nedeniyle oluşan uzun periyotlu deniz dalgasını temsil eder. sözcüğünden)
Japonya'da, 21000 kişinin hayatını kaybettiği Büyük Meiji Tsunamisi'nden sonra Japonlar'ın yaptığı yardım çağrılarıyla dünya dillerine kendiliğinden yerleşmiştir.
Tsunamiden sonra oluşan dalganın diğer deniz dalgalarından farkı, su zerreciklerinin sürüklenmesi sonucu hareket kazanmasıdır. Derin denizde varlığı hissedilmezken, sığ sulara geldiğinde dik yamaçlı kıyılarda ya da V tipi daralan körfez ve koylarda bazen 30 metreye kadar tırmanarak çok şiddetli akıntılar yaratabilen bu dalga; insanlar için deprem, tayfun, çığ, yangın ya da sel gibi bir doğal afet haline gelebilmektedir.


Tsunami (animasyon)


Tsunami ilk oluştuğunda tek bir dalgadır ancak kısa bir süre içerisinde üç ya da beş dalgaya dönüşerek çevreye yayılmaya başlar. Bu dalgaların birincisi ve sonuncusu çok zayıftır ancak diğer dalgalar etkilerini kıyılarda şiddetli biçimde hissettirebilecek bir enerjiyle ilerlerler. Bu nedenle depremlerden kısa bir süre sonra kıyılarda görülen yavaş ama anormal su düzeyi değişimi ilk dalganın geldiğini gösterir. Bu değişim, arkadan gelecek olan çok kuvvetli dalgaların ilk habercisi de olabilir.




Tsunamiden Korunmak İçin Neler Yapılabilir ?

Deniz kıyısında yerleşim yeri seçerken; tsunami riskini de diğer doğal afetler(deprem, sel, tayfun vb.) gibi değerlendirmek alınabilecek ilk önlemdir.
Hemen yüksek yerlere doğru gidilmelidir.
Deniz yanında yalıyar biçiminde yüksek bir yamaç varsa hemen yüksek yerlere doğru gidin.
Tsunami'nin ilk dalgası geldikten sonra tehlikenin geçtiğini sanmayın bazen ikinci dalga ilk dalgadan daha büyük olabilir.
Tsunami’nin deniz kıyısına ilk gelişi su düzeyinin anormal biçimde (depremin büyüklüğüne, oluş şekline ve türüne ve deniz durumuna göre yaklaşık 10-15 dakika içerisinde) yükselmesi ya da çökmesiyle kendini belli eder. Tsunami’nin bu öncü zayıf ilk dalgası, arkasından gelecek olan iki ya da üç kuvvetli dalganın habercisidir. Bu durumda yapılacak tek şey; kıyıdan uzaklaşmaktır. Deniz içerisinde seyir halinde bulunanlar ise kıyıdan uzaklara, derin sulara giderek dalganın kendilerine ve deniz taşıtına vereceği zararı azaltabilir hatta önleyebilir. Deniz kıyısında olanlar içinse, denizden uzaklara ve yükseklere gitmek zorunludur......
Tsunami çok güçlü dalgalardır onu durdurma gücü yoktur sadece kaçılabilir

Çığ, farklı nedenlerden dağdan aşağıya kayan büyük bir kar miktarıdır. Bol kar yağışı olduğunda, taze kar tabakasının alttaki eski tabakayla iyi kaynaşmaması sonucu,Rüzgarın kaldırdığı büyük bir kar kitlesinin aşağı inerek alttaki kar tabakası üzerinde kayması sonucu, Ve bir hayvan veya kayakçının oynak kar tabakasını çiğneyerek harekete geçirmesi sonucu çığ oluşabilir.

Çığın oluşumuna etki eden faktörlerler
* Arazi: Eğim ne kadar fazlaysa, tehlike o kadar büyüktür. Yüzde 30'luk bir eğim çığ oluşumu için yeterlidir. Gölgede kalan sırtlarda çığ tehlikesi, güneş gören yerlere göre daha fazladır.
* Taze kar: Taze kar tabakası ne kadar kalınsa, çığ tehlikesi o kadar büyüktür. Kötü hava şartlarından sonra güneşin açtığı ilk gün çok risklidir.
* Fırtına: Kar fırtınası olduğunda, kar tanecikleri dönerek uçuşur ve rüzgarsız sırtlarda birikir. Tepe üstlerinde dalga şeklinde birikmiş kar, alttaki sırtta çığ tehlikesini gösterir.
* Kar tabakası: Karın tabaka halinde kaydığı yerlerden uzak durmak gerekir. Dipten gelen boğuk sesler de tehlike işaretidir.
* Isı: Kar yağışından sonra ısı birden düşerse, yeni kar tabakası alttakine iyi işleyemez. Hava ısındığında da kar gevşer ve tehlike artar. Bu nedenle baharda daha çok çığ olur.

Çığ tipleri
Kopma şeklini esas alan bir kıstasa göre Gevşek Kar Çığı ve Kar Dilimi Çığı olmak üzere iki türe ayrılır. Her birinin karışımı kuru veya ıslak kar ve su içerebilir. Her iki türde de kopma, genellikle kar örtüsünün üste yakın tabakalarında gerçekleştiği için yüzey çığları içinde sınıflandırılırlar.

1. Gevşek Kar Çığı (Loose Snow Avalanche/Lockerschneelawine)
Kar örtüsü içindeki zayıf tabaka yüzeyde veya yüzeye yakın bir yerde oluştuğunda gevşek kar çığı meydana gelir. Kar örtüsü tek bir noktadan kopar, ufak kar döküntüleri saçarak yuvarlanmaya başlar. Yuvarlandıkça daha fazla kar toplar ve bir üçgene benzer biçimde aşağı doğru genişler. Gevşek kar çığlarına doğada çok sık rastlanır. Genellikle çok fazla kar içermezler. Büyük ölçüde can ve mal kaybına neden olacak kadar tehdit oluşturmazlar.

2. Kar Dilimi Çığı (Snow Slab Avalanche/Schneebrettlawine)
Zayıf kar tabakası, güçlü bir tabakanın hemen altında oluştuğunda kar dilimi çığları meydana gelir. Kar örtüsü bir çizgi boyunca tek birim halinde kopar. Kütle halindeki kar, kütüphane rafında duran kitapların aniden yere boşalması gibi dökülür, çatlayarak kırılır ve kar dilimleri şeklinde yamaçtan aşağı kayar.

Çığdan nasıl kurtulabilirsiniz?
Çığ genellikle çok hızlı gelişir ve hareket eder. Bu nedenle, çığın oluşması fark edildikten sonra mümkün olduğunca hızlı ve soğukkanlı olunmalıdır. Çığın başlangıç anından sonra, bina içinde değil dışarıda bulunuyorsanız;

1. Çığ başladığında, çığın büyüklüğüne, hızına, patikanın genişliğine, etrafta bulunan araçlara ve var olan daha güvenli yerlere bağlı olarak, o alandan çok hızlı bir şekilde ayrılmaya karar verin.
2. Çığın daha yavaş ve yüksekliğinin az olduğu kenar kısımlarına ulaşmaya çalışın.
3. Bağırarak veya başka ses kaynaklarını kullanarak, diğer insanları uyarın.
4. Eğer çığa yakalanmanız kesin ise veya o anda kayak yapıyorsanız, kayak batonlarını ve kayakları çıkarıp atın, sabit bir ağaç, kaya veya başka bir cisme tutunmaya çalışın.
5. Kırılmış ağaç ve kaya parçalarından uzak kalmaya veya korunmaya çalışın.
6. Yerden de destek alarak yüzme hareketi yaparak akan karın üstünde kalmaya çalışın.
7. Ağzınızı sıkıca kapatın, mümkünse kafanız karın altında kaldığı anda uzun süre nefesinizi tutun.
8. Önerilen başka bir yöntem de akış sırasında oturma pozisyonu almaktır. Bu yöntemde bacaklar ve kollar birbirlerine yapıştırılır ve çığ durmadan kısa süre önce, bacaklar ile yeri sertçe iterek kalkmaya çalışılır.
9. Çığ durmadan önce mutlaka bir elinizi ağız ve burnu kapatacak şekilde yüzünüzde, diğer elinizi de başınızın üzerinde (yüzeye doğru uzatarak) tutun ve kar altında kaldığınız zaman boyunca hayati önem taşıyacak olan nefes boşluğunu genişletin. Bu arada başınızı sağa sola çevirerek boşluğu büyütebilirsiniz.
10. Hava kesesi, çok küçük olsa bile ağız ve burnun kar ile dolmaması demektir. Kesenin varlığı, kazazedenin her zaman kurtulma şansının olduğunu ümit etmesini sağlar.
11. Karda ses iletimi az olmasına rağmen, yüzeye yakın olduğunuzu hissediyorsanız bağrmak faydalı olur.
12. Bazı olaylar ve araştırmalar göstermiştir ki, sırt çantası taşıyan insanların çığın topuğu civarında yüzeyde kalma şansları, taşımayanlardan daha fazladır.

Araçtaysanız
1. Çığ sırasında bir aracın içinde bulunuyorsanız motoru durdurup, ışıkları söndürün.
2. Araçtaki oksijen miktarını korumak için sigara içmeyin, ateş yakmayın.
3. Telsiz varsa çağrı yapın ve telsizi alıcı konumunda sürekli açık tutun.
4. Dışarı ses (korna) ve ışık verecek herhangi bir alet (fener gibi) faydalı olabilir.
5. Araçta bir çubuk veya benzeri bir alet varsa bunu kar içinde yukarı doğru batırıp kurtarmaya gelecek olanların çubuğu görmelerini sağlayabilirsiniz.
6. Son olarak aracı çevreleyen karı kazmaya çalışın. Ancak, kazarken kendinizi güvende hissetmiyorsanız araç içinde kalmanız daha emniyetlidir.
 
KASIRGA:

Büyük çaplı ve çok şiddetli Beufort ölçeğine göre saatte 75 milden fazla hızla ve dönerek esen tropik rüzgâr. Doğu Pasifik ve Güney Atlantik hâriç subtropikal ve tropikal iklim kuşağındaki bütün sıcak denizlerde sıksık meydana gelir. Ağustos, eylül aylarında Antillerde görülür. Batı Pasifik Okyanusu’nda Tayfun adını alır. Başlangıç ve mevsim sonu kasırgaları, Karaiplerin batısında görülür. Orta Amerika kıyılarının biraz açıklarında Pasifik Okyanusunda ve Meksika Körfezinde de sık sık rastlanır.
Kasırgalar, mahallî fırtınalar kadar şiddetli sayılmazlar. Orta kuşakta meydana gelen ekstratropik siklonlar kadar da geniş çaplı değildirler. Fakat bunlar nisbeten geniş çapta ve kesafette olursa, bütün fırtınaların en tehlikelisi ve tahrip edicisi hâlini alırlar. Atlantikte ortalama yılda yedi kasırga vuku bulduğundan doğu Pasifikte de yaklaşık aynı sayıda kasırga vuku bulur. 1890-1910 arası çok, 1910-1930 arası az, 1930-1950 arası çok sık kasırga vuku bulmuştur. Kasırgaların ekseni kuzeybatı istikametinde eser.
Meydana geliş ve hareket
Kuzey Atlantikteki kasırgalar ekseriyetle hazirandan ekime kadar olur. Bu müddet zarfında deniz yüzeyinde sıcak ve rutubet en fazla haldedir. Mayıs ve kasım aylarında daha az, diğer aylarda ise pek seyrek meydana gelir. Kuzey Atlantik bölgesinde yılda meydana gelen ortalama tropik siklon miktarı sekizdir. Bunun beşi ise kasırga tipindedir. Eylül ayında Atlantik Okyanusunun güneyindeki büyük subtropikal anti-siklon bölgesinde tropik fırtınalar eser. Antisiklon bölgesinin güneyinde esen doğu rüzgârları tarafından tahrik edilerek birkaç günlüğüne batı istikametine kayar. Fırtınaların çoğu antisiklon bölgesinin batı ucundan kıvrılarak bâzıları Amerika’yı kasıp kavurur. Diğerleri ise kıyıdan geçer. Diğer fırtınalar kıvrılmadan batı istikametinde doğruca eserek Meksika Körfezini veya Orta Amerika’yı tesiri altına alır. Mevsimin başında ve sonunda patlak veren kasırgalar meydana geldikten sonra kuzey istikametinde eserler. Fırtınaların hızı ortalama 80-240 km’yi bulur.
Rüzgâr ve yağış
Tropik bir siklonun kasırga olarak adlandırılabilmesi için hızının en azından 117 km/saat olması gerekir. Ekseriya saate 240 km’den fazla hıza sâhiptirler. Sebeb oldukları direkt zarardan başka rüzgarlar felaketlere yol açan büyük deniz dalgalarına ve denizin kabarmasına sebep olurlar. Carolis hareketleri adı verilen hareketler sebebiyle kuzey yarım kürede esen rüzgârlar saat yelkovanının tersi istikametinde, güney yarım kürede ise saat yelkovanı istikametindedir. Kasırgalarla birlikte yağış da gelir. Tropik bir rüzgâr kuşağının ortalama yağış miktarı 75-150 mm’dir. Daha çok yağış düştüğü de olur. Böyle yağışlar karaların iç kısımlarında ciddî sellere sebebiyet verir.
Büyüklük ve yapı
Çok yüksek hıza sâhib olan bulutların taşıdığı yağmur, nisbeten daha sâkin bir bölge olan kasırganın dönen kısmının arkasına düşer. Kasırga boydan boya 50-800 km genişliğindedir. Büyük kasırgalarda havanın sirkülasyonu 12.000 m’den daha üst bölgelere kadar tesir eder. Hattâ bâzı kasırgalarda bu tesir stosferde dahi görülebilir. Sağnak yağmur getiren kümülüs ve kümülonimbüs bulutları rüzgâr kuşağında spiral bir şekil almaya meyillidirler. Şekiller radar ekranında görülebilmekte ve böylece muhtemel bir kasırganın gelişi anlaşılmaktadır. Kara istasyonları, uçaklar ve denizdeki gemiler, radarlar vâsıtasıyla kasırgaları tâkip edebilmektedirler. Kasırganın dönen kısmın arkasına (gözüne) yaklaşıldıkça rüzgârın hızı kesilir ama tamâmen durmaz. Yağış durur. Ortadaki bulutlar kaybolur, alçak bulutlar ekseriyetle kalır. Aralarından güneş ışıkları geçer. Kuşlar kasırga gözüne kapılır ve sürüklenir. Kasırga gözü geçtikten bir saat sonra aksi istikamette daha kuvvetli bir rüzgâr eser.
Kasırganın orta kısmı (otağında) ısı normalden 10°-15°C daha yüksektir. Ç
 
Back
Yukarı