mine
Demirbaşlardan
- Katılım
- 5 Mayıs 2008
- Mesajlar
- 1.902
- Tepki puanı
- 106
- Puanları
- 113
- Yaş
- 39
- Bulunduğu Yer
- ankara
- Tuttuğu Takım
- GALATASARAY
Felsefe Sözlüğü
Açık toplum: Çağdaş İngiliz bilim ve siyaset felsefecisi Karl Popper’la ünlü Fransız yaşam filozofu ve metafizikçisi Henri Bergson’un Özgür, demokratik, açık sözlü ve sivil topluma verdiği ad.
Popper’a göre, açık toplum, tüm üyelerinin yönetime etkin bir biçimde katılabildikleri, iktidarı elinde tutanları ve hükümet politikalarını gereği gibi ve etkin bir biçimde eleştirebildikleri toplumdur. Politikalar her ne kadar birkaç kişi tarafından oluşturulsa da, hemen herkesin bu politikaları eleştirip. yargılayabilecek durumda olduğunu savunan Popper, açık toplum görüşü uyarınca, eleştiriye yer vermeyen her tür totaliter ve baskıcı öğretiye, bireylerin yeteneklerine göre gelişebilmelerine ve yükselebilmelerine izin vermeyen, tek sesli toplumsa1-siyasal düzenlerin kapalı hiyerarşilerine, eğitimde beyin yıkama ve koşullamaya, insan toplumunun geleceğini birtakım model ve yasalara göre önceden belirlemeye çalışan tarihsel görüşlere şiddetle karşı çıkmıştır.
Popper’da, normal değişme süreçlerine yabancı olan kapalı toplumun karşısında yer alan ve etkinliğe, yaratıcılığa dayanan gelişme doğrultusu önceden kestirilemeyen liberal ve demokratik bir toplum modeli olarak tanımlanan açık toplum, tarihi iki toplum tipi ya da türü arasındaki bir mücadele olarak gören Bergson’da da, Özgür, yaratıcı, reformcu ve yenilikçilere yer ve yüksek bir değer veren dinamik toplum diye tarif edilir. Kapalı toplum ise, Bergson’da dar görüşlü, yerleşik örf ve adetlerin hakim olduğu, özgür olmayan, statik ve muhafazakar bir toplumdur. Ona göre, açık toplumun üyelerinin ahlâki bir evrenselciliğe yürekten yazıldıkları yerde, kapalı toplumun üyeleri kabile kültürü ve ilişkilerini, mutlak bir vatanseverliği benimserler.
Adalet: Bir toplumda, değerlerin, ilkelerin, ideallerin, erdemlerin cisimleşmiş, somutlaşmış, hayata geçirilmiş olması durumu. Herkesin hak ettiği ödül ya da cezayla karşılaşması hali.
Adalet en yüce, nesnel ve mutlak bir değerin anlatımı olarak, insanın davranışını ahlâki açıdan inceleyen ve eleştiren bir düşünce, hakka ve doğruluğa saygıyı temele alan ahlâk ilkesi, doğruluk, dürüstlük, tarafsızlık, uygun ve doğru muamele biçiminde karşımıza çıkar. Bu çerçeve içinde, adalet bir kimsenin haklarıyla başkalarının (toplumun, halkın, hükümetin ya da bireylerin) hakları arasında bir uyumun bulunması hali, hak ve hukuka uygun olma durumu, devletin farklı, hatta karşıt çıkarları olan insanlar arasında hakka uygun bir denge oluşturması durumu olarak anlaşılır.
Adalet kavramı, hem 1 bireysel ve hem de 2 toplumsal bir düzlemde ele alınabilir. Buna göre, birinci anlamda adalet, bireylerin bir özelliği olarak adil olma veya adil davranmayı ifade eder. Bu bağlamda adalet, insanların vicdanlarında yer etmiş bulunan, ondan kaynaklanan nesnel bir değer olmak durumundadır. İster toplumsal, ister ekonomik olsun, nesnel bir durumun değil de, bireysel bir eylemin özelliği olarak ortaya çıkan adalet, usulî adalet veya kural adaleti olarak bilinir.
Burada adalet, bir toplumun veya durumun özelliği olarak görülmediği için, yalnızca bireylerin eylemleri adil eylemler olarak görülebilir. Buna göre, bir eylem, başkalarının haklarını etkilediği durumlarda, ancak ve ancak bu haklara saygı göstermek suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, adildir. Başka bir deyişle, eylemler mülkiyet haklarını koruyan ve sözleşmelerin yapılmasında sahtekarlık ve güç kullanımını yasaklayan genel kurallarla uyumlu iseler, adildirler.
Nitekim, görüşleri bu yaklaşım içine dahil edilebilecek olan çağdaş düşünürlerden F. A. Hayek’e göre, bireysel eylemlere uygulanabilecek bir terim olan adalet, somut sonuçlarla değil de, eylemlere rehberlik eden kurallarla ilişkilidir. Bir eylemin adil olup olmadığı, o eylemin etkilediği taraflara sağladığı somut sonuçlara değil de, eylemin belirli kurallara uyarak yapılıp yapılmadığına bakmak suretiyle belirlenir. Hayek’in söz konusu davranış kurallarına verdiği ad, adil davranış kurallarıdır. Bu kurallar soyut ve genel olup, belirli kişilere karşı baştan olumlu veya olumsuz bir tavır takınmaz. Adil davranış kurallarının belli başlıları ise, özel mülkiyete saygı, mülkiyetin rıza ile el değiştirmesi, sözleşmelere uyulması, hile ve zora başvurulmaması gibi olumsuz kurallardır. İşte bu kurallara riayet eden eylemler, Hayek’e göre, kim için ve nasıl bir sonuç doğurursa doğursun, adil olmak durumundadır.
Buna karşın ikinci anlamda adalet, toplumsal bir düzlemde, ve bireylerin eylemlerinin değil de, toplumsal bir durumun özelliği olarak ortaya çıkar. Bu çerçeve içinde adalet, kendisini iki şekilde gösterir. Bunlardan birincisi olan ve kuralların uygulanmasındaki tarafsızlık ve yeknesaklığı ifade eden adalete, formel adalet adı verilir. Buna karşın, bir toplumun, belli bir adalet ölçütüne uygun olduğu, yani toplumdaki kaynaklar ve malların dağılımı önceden saptanmış bir ahlâki ölçüt ya da ilkeye uygun düştüğü takdirde adil olduğunu söyleyen adalet anlayışına sosyal adalet veya dağıtıcı adalet adı verilir. Söz konusu adaletin temel ilkeleri ise, sırasıyla a) herkese ihtiyacına göre, b) herkese değerine göre, c) herkese hak ettiğine göre, d) herkese yaptığı anlaşmaya göre ilkeleridir.
Adler, Alfred: 1870-1937 yılları arasında yaşamış olan ünlü Avusturyalı psikolog.
Bireysel psikoloji okulunun kurucusu ve eksiklik duygusu ya da aşağılık kompleksi deyimini ilk kez olarak ortaya koyan kişi olan Adler, insan kişiliğini eksiklik ya da yetersizliği giderip üstünlük ya da yetkinliğe ulaşma çabasıyla anlama uğraşı içinde olmuştur. Yaşamı boyunca toplumsal sorunlar karşısında büyük bir duyarlılık gösteren Adler, biyolojik ve cinsel etmenleri temele alan Freud’dan kişiler arasındaki hiyerarşik. toplumsal ilişkileri ön plana çıkarmak bakımından farklılık gösterir. Başka bir deyişle, çocukluk dönemindeki cinsel çatışmaların ruhsal bozukluklara yol açtığı konusunda Freud’a katılmayan Adler’in psikolojisinde, insanın en temel güdüsünü meydana getiren yetkinleşme çabasını bir üstünlük çabası ve dolayısıyla da eksiklik duygusunun giderilmesi olarak tanımlanır. İnsanın geleceğe ilişkin beklentileri tarafından güdülendiğini ve dolayısıyla insan davranışının çocuklukta yaşanan deneyimler tarafından belirlenmediğini öne süren Adler, insan varlığını yalnızca çevre ve kalıtımın bir ürünü olduğu düşüncesine karşı çıkmıştır.
O işte bu çerçeve içinde insanın miras aldığı yetilerin sentezini yapar ve çevreden gelen izlenimleri yorumlarken biricik olan bireysel bir kişilik ve yaşam biçimi yaratan yaratıcı bir benin varlığından söz etmiştir. Ona göre. önemli etkenleri doğum, bedensel eksiklik ve ilgisizlik ya da şımartılma olan yaşam biçimi erken çocukluk döneminde oluşur. Mantık, toplumsal ilgi ve kendini aşma çabasının ruh sağlığına işaret ettiğini öne süren Adler, aşağılık duygusunun kişinin kendi güvenliğiyle ilgili benmerkezcil kaygısı ve başkaları üzerinde egemenlik kurma eğiliminin ruhsal bozukluk belirtisi olduğunu öne sürmüştür.
Ahlâk: 1- Genel anlamda, mutlak olarak iyi olduğu düşünülen ya da belli bir yaşam anlayışından kaynaklanan davranış kuralları bütünü. İnsanların kendisine göre yaşadıkları, kendilerine rehber aldıkları ilkeler bütünü ya da kurallar toplamı. 2- Bir kimsenin iyi niteliklerini ya da kişiliğini ifade eden tutum ve davranışlar bütünü, huy.
Açık toplum: Çağdaş İngiliz bilim ve siyaset felsefecisi Karl Popper’la ünlü Fransız yaşam filozofu ve metafizikçisi Henri Bergson’un Özgür, demokratik, açık sözlü ve sivil topluma verdiği ad.
Popper’a göre, açık toplum, tüm üyelerinin yönetime etkin bir biçimde katılabildikleri, iktidarı elinde tutanları ve hükümet politikalarını gereği gibi ve etkin bir biçimde eleştirebildikleri toplumdur. Politikalar her ne kadar birkaç kişi tarafından oluşturulsa da, hemen herkesin bu politikaları eleştirip. yargılayabilecek durumda olduğunu savunan Popper, açık toplum görüşü uyarınca, eleştiriye yer vermeyen her tür totaliter ve baskıcı öğretiye, bireylerin yeteneklerine göre gelişebilmelerine ve yükselebilmelerine izin vermeyen, tek sesli toplumsa1-siyasal düzenlerin kapalı hiyerarşilerine, eğitimde beyin yıkama ve koşullamaya, insan toplumunun geleceğini birtakım model ve yasalara göre önceden belirlemeye çalışan tarihsel görüşlere şiddetle karşı çıkmıştır.
Popper’da, normal değişme süreçlerine yabancı olan kapalı toplumun karşısında yer alan ve etkinliğe, yaratıcılığa dayanan gelişme doğrultusu önceden kestirilemeyen liberal ve demokratik bir toplum modeli olarak tanımlanan açık toplum, tarihi iki toplum tipi ya da türü arasındaki bir mücadele olarak gören Bergson’da da, Özgür, yaratıcı, reformcu ve yenilikçilere yer ve yüksek bir değer veren dinamik toplum diye tarif edilir. Kapalı toplum ise, Bergson’da dar görüşlü, yerleşik örf ve adetlerin hakim olduğu, özgür olmayan, statik ve muhafazakar bir toplumdur. Ona göre, açık toplumun üyelerinin ahlâki bir evrenselciliğe yürekten yazıldıkları yerde, kapalı toplumun üyeleri kabile kültürü ve ilişkilerini, mutlak bir vatanseverliği benimserler.
Adalet: Bir toplumda, değerlerin, ilkelerin, ideallerin, erdemlerin cisimleşmiş, somutlaşmış, hayata geçirilmiş olması durumu. Herkesin hak ettiği ödül ya da cezayla karşılaşması hali.
Adalet en yüce, nesnel ve mutlak bir değerin anlatımı olarak, insanın davranışını ahlâki açıdan inceleyen ve eleştiren bir düşünce, hakka ve doğruluğa saygıyı temele alan ahlâk ilkesi, doğruluk, dürüstlük, tarafsızlık, uygun ve doğru muamele biçiminde karşımıza çıkar. Bu çerçeve içinde, adalet bir kimsenin haklarıyla başkalarının (toplumun, halkın, hükümetin ya da bireylerin) hakları arasında bir uyumun bulunması hali, hak ve hukuka uygun olma durumu, devletin farklı, hatta karşıt çıkarları olan insanlar arasında hakka uygun bir denge oluşturması durumu olarak anlaşılır.
Adalet kavramı, hem 1 bireysel ve hem de 2 toplumsal bir düzlemde ele alınabilir. Buna göre, birinci anlamda adalet, bireylerin bir özelliği olarak adil olma veya adil davranmayı ifade eder. Bu bağlamda adalet, insanların vicdanlarında yer etmiş bulunan, ondan kaynaklanan nesnel bir değer olmak durumundadır. İster toplumsal, ister ekonomik olsun, nesnel bir durumun değil de, bireysel bir eylemin özelliği olarak ortaya çıkan adalet, usulî adalet veya kural adaleti olarak bilinir.
Burada adalet, bir toplumun veya durumun özelliği olarak görülmediği için, yalnızca bireylerin eylemleri adil eylemler olarak görülebilir. Buna göre, bir eylem, başkalarının haklarını etkilediği durumlarda, ancak ve ancak bu haklara saygı göstermek suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, adildir. Başka bir deyişle, eylemler mülkiyet haklarını koruyan ve sözleşmelerin yapılmasında sahtekarlık ve güç kullanımını yasaklayan genel kurallarla uyumlu iseler, adildirler.
Nitekim, görüşleri bu yaklaşım içine dahil edilebilecek olan çağdaş düşünürlerden F. A. Hayek’e göre, bireysel eylemlere uygulanabilecek bir terim olan adalet, somut sonuçlarla değil de, eylemlere rehberlik eden kurallarla ilişkilidir. Bir eylemin adil olup olmadığı, o eylemin etkilediği taraflara sağladığı somut sonuçlara değil de, eylemin belirli kurallara uyarak yapılıp yapılmadığına bakmak suretiyle belirlenir. Hayek’in söz konusu davranış kurallarına verdiği ad, adil davranış kurallarıdır. Bu kurallar soyut ve genel olup, belirli kişilere karşı baştan olumlu veya olumsuz bir tavır takınmaz. Adil davranış kurallarının belli başlıları ise, özel mülkiyete saygı, mülkiyetin rıza ile el değiştirmesi, sözleşmelere uyulması, hile ve zora başvurulmaması gibi olumsuz kurallardır. İşte bu kurallara riayet eden eylemler, Hayek’e göre, kim için ve nasıl bir sonuç doğurursa doğursun, adil olmak durumundadır.
Buna karşın ikinci anlamda adalet, toplumsal bir düzlemde, ve bireylerin eylemlerinin değil de, toplumsal bir durumun özelliği olarak ortaya çıkar. Bu çerçeve içinde adalet, kendisini iki şekilde gösterir. Bunlardan birincisi olan ve kuralların uygulanmasındaki tarafsızlık ve yeknesaklığı ifade eden adalete, formel adalet adı verilir. Buna karşın, bir toplumun, belli bir adalet ölçütüne uygun olduğu, yani toplumdaki kaynaklar ve malların dağılımı önceden saptanmış bir ahlâki ölçüt ya da ilkeye uygun düştüğü takdirde adil olduğunu söyleyen adalet anlayışına sosyal adalet veya dağıtıcı adalet adı verilir. Söz konusu adaletin temel ilkeleri ise, sırasıyla a) herkese ihtiyacına göre, b) herkese değerine göre, c) herkese hak ettiğine göre, d) herkese yaptığı anlaşmaya göre ilkeleridir.
Adler, Alfred: 1870-1937 yılları arasında yaşamış olan ünlü Avusturyalı psikolog.
Bireysel psikoloji okulunun kurucusu ve eksiklik duygusu ya da aşağılık kompleksi deyimini ilk kez olarak ortaya koyan kişi olan Adler, insan kişiliğini eksiklik ya da yetersizliği giderip üstünlük ya da yetkinliğe ulaşma çabasıyla anlama uğraşı içinde olmuştur. Yaşamı boyunca toplumsal sorunlar karşısında büyük bir duyarlılık gösteren Adler, biyolojik ve cinsel etmenleri temele alan Freud’dan kişiler arasındaki hiyerarşik. toplumsal ilişkileri ön plana çıkarmak bakımından farklılık gösterir. Başka bir deyişle, çocukluk dönemindeki cinsel çatışmaların ruhsal bozukluklara yol açtığı konusunda Freud’a katılmayan Adler’in psikolojisinde, insanın en temel güdüsünü meydana getiren yetkinleşme çabasını bir üstünlük çabası ve dolayısıyla da eksiklik duygusunun giderilmesi olarak tanımlanır. İnsanın geleceğe ilişkin beklentileri tarafından güdülendiğini ve dolayısıyla insan davranışının çocuklukta yaşanan deneyimler tarafından belirlenmediğini öne süren Adler, insan varlığını yalnızca çevre ve kalıtımın bir ürünü olduğu düşüncesine karşı çıkmıştır.
O işte bu çerçeve içinde insanın miras aldığı yetilerin sentezini yapar ve çevreden gelen izlenimleri yorumlarken biricik olan bireysel bir kişilik ve yaşam biçimi yaratan yaratıcı bir benin varlığından söz etmiştir. Ona göre. önemli etkenleri doğum, bedensel eksiklik ve ilgisizlik ya da şımartılma olan yaşam biçimi erken çocukluk döneminde oluşur. Mantık, toplumsal ilgi ve kendini aşma çabasının ruh sağlığına işaret ettiğini öne süren Adler, aşağılık duygusunun kişinin kendi güvenliğiyle ilgili benmerkezcil kaygısı ve başkaları üzerinde egemenlik kurma eğiliminin ruhsal bozukluk belirtisi olduğunu öne sürmüştür.
Ahlâk: 1- Genel anlamda, mutlak olarak iyi olduğu düşünülen ya da belli bir yaşam anlayışından kaynaklanan davranış kuralları bütünü. İnsanların kendisine göre yaşadıkları, kendilerine rehber aldıkları ilkeler bütünü ya da kurallar toplamı. 2- Bir kimsenin iyi niteliklerini ya da kişiliğini ifade eden tutum ve davranışlar bütünü, huy.