- Katılım
- 28 Mart 2008
- Mesajlar
- 23.243
- Tepki puanı
- 2.147
- Puanları
- 163
- Yaş
- 40
- Bulunduğu Yer
- ŞANLIURFA
- Tuttuğu Takım
- GALATASARAY
Kurân-ı Kerîm'de ismi geçen peygamberlerden. Hz. Şit'in torunlarındandır. Asıl ismi, Ahnûh veya Hanûh'tur.[1] Kurân-ı Kerîm'de, çok kitap okuduğu için ona İdris lakabı verilmiştir.[2] Kendisine peygamberlik, hikmet ve sultanlık verildiği için “Müselles bin-Ni'me” (kendisine üç nîmet verilen) de denilmiştir. Babasının adı Yerd, annesinin adı Berre veya Eşvet'tir.[1]
Hz. İdris, Hz. Adem'in 6. göbekten torunudur. Adem (a.s) kadar olan nesebi, şöyledir: İdris (a.s) - Yerd - Mehlail - Kinan - Enuş - Şit (a.s) - Adem (a.s).[2]
Hz. İdris'in Bâbil'de veya Mısır'da Mûnif denilen yerde doğduğu rivâyet edilmiştir.[1] Pek çok evladı olmuştur. Bunlardan en meşhuru, Metüselah'dır, çünkü Resulullah efendimizin nûru, Hz. İdris'ten sonra ona geçmiştir.[2]
Kendisine otuz suhuf (forma) kitap verildi. Diri olarak göğe kaldırıldı.
Hz. Adem'den ve Hz. Şît'ten sonra; insanlar, madden ve mânen bozuldular. Hz. İdrîs, içinde yaşamış olduğu, Kâbil'in evlâdından bir topluluğa peygamber olarak gönderildi. Her türlü isyân, kötülük ve günâhın işlendiği bu topluluğa Allah-u teâlânın emir ve yasaklarını bildirdi ve Allah-u teâlâya kulluk etmeleri gerektiğini sabırla anlattı. Allah-u Teâlâ ona otuz sayfa (forma) kitap gönderdi. Cebrâil, dört defâ gelerek Allah-u teâlânın emir ve yasaklarını tebliğ etti.[1] Hz. İdris'in bunları insanlara 105 veya 120 sene bildirdiği rivayet edilmiştir.
Kendisine verilen birçok mucizelerden bazıları, ağaçlarda ne kadar yaprak olduğunu bilmesi, havadaki bulutlara çekilmeleri için emir verebilmesi ve kendisinden sonra gelecek olan peygamberleri haber vermesi idi.[2]
Hz. İdrîs, kavmine kendisinden sonra gelecek peygamberleri, son peygamber Hz. Muhammed'in vasıflarını bildirdi. Kendisinden sonra gelecek olan Nûh Tûfânı'nı ve Âhir zaman peygamberi Hz. Muhammed'i bütün tafsilâtıyla anlattı. Peygamber olduğunu ispat eden birçok mûcizeler gösterdi. Fakat kendisine kavminden pek az kimse itâat etti, pek çoğu ise karşı geldi. Bunun üzerine Hz. İdrîs, yaşamış olduğu Bâbil diyârından Mısır'a hicret etti. Kendisine îmân edenlerle birlikte burada yerleşti. Allah-u Teâlâ, ona yetmiş iki lisanla konuşmayı nasip etti. Her kavmi kendi lisanıyla hak dîne dâvet etti. Harp âletleri yapıp, kâfirlerle cihâd etti.
İnsanlara şehir kurmak sanatını ve idârecilik ilmini öğretti. Yüz şehir kurdu. Bunların en küçüğü Diyarbakır yakınında bulunan Rehâ şehridir. Her millet de öğrendikleri bu kâidelere göre kendi bölgelerinde pek çok şehirler kurdu.
İnsanlara muhtelif ilimleri de öğretti. pek çok kimseye hikmet ve riyâziye (matematik) dersleri verdi. Fen ilimleri, tıp ve yıldızlarla alâkalı ince ve derin meselelerden bahsetti. Allah-u Teâlâ, ona göklerin terkiplerini, neden meydana geldiklerini, yıldızlarla alâkalı derin bilgileri, senelerin sayısını ve hesap ilmini öğretti. Hz. İdrîs, kavmine kalem ile yazı yazmasını, iğne ile dikiş dikmesini öğretti. Öğrettiği ilimler, Allah-u teâlânın bildirmesi ile oldu. Yoksa insanoğlunun aklı ve zekâsı, sâdece araştırma yoluyla bu bilgilere ulaşamazdı. Eski Yunanlılar ve daha sonra gelen filozoflar, fizik, kimyâ ve tıp bilgilerini Hz. İdrîs'in kitâbından aldılar.
Hz. İdrîs, uzun seneler insanları hak dîne dâvet etti. Yeryüzünün meskûn yerlerini dört bölgeye ayırıp her birine bir vekil tâyin etti. Bir müddet sonra Aşûre gününde göğe (semâya) kaldırıldı.[1]
Hz. İdrîs diri olarak göğe çıkarılınca, onu çok sevenler, ayrılık acısına dayanamadılar. Hatırlamak için resmini yaptılar. Daha sonra gelenler bu resmi tanrı sandılar, çeşitli heykeller yapıp tapıldı. Böylece putperestlik meydana çıktı.
Hz. İdrîs, ağaçların yapraklarının sayısını bilirdi. Duâ ederken (Bî adedil-evrâk) “Ağaçların yaprakları kadar” diyerek tesbih okurdu. Yıldızlara âit ilmi bilirdi. Kavmini îmâna dâvet ettiği zaman, yıldızların heyeti, durumu ve diğer husûsî hâllerini açıklamasını istediler. Hz. İdrîs, bunu geniş olarak haber verdi. Yıldızların durumunu anlattı. Bunun için “nücûm ilmi”, Hz. İdrîs'ten kalmıştır, denir. Melekler, grup grup onun ziyâretine gelip görünürlerdi. Her birinin ismini, vazîfesini, tesbihini bilirdi. Havada uçup giderlerken onları görürdü. Gökyüzündeki bulutlara dağılmalarını emrettiği zaman dağılırlar ve dile gelip onunla konuşurlardı. Bunlar, Allah'ın Hz. İdrîs'e verdiği mûcizelerdir.
Hz. İdrîs'in hikmetli sözlerinden bâzıları şunlardır:
“Akıllı kimsenin rütbesi yükseldikçe, tevâzûsu (alçak gönüllülüğü) artar.”
“Câhil, mertebesi yüksek olsa da, basîret ehlini hakîr ve aşağı görür.”
“Dostlar arasındaki hakîkî sevgi, içinde bir menfaat temin etme ve kendisinden bir zararı def etme düşüncesi olmayan sevgidir.”
“İnsanda bulunan en fazîletli cevher, akıldır. Sâhibini pişman ettirmeyen en kıymetli şey sâlih ameldir.”
“İyi hasletlerin en üstünü; kızgınlık hâlinde doğruluk, sıkıntı hâlinde cömertlik, cezâ vermeye gücü yettiği hâlde affetmektir.” [1]
Hz. İdris hakkında 4 ayet (Meryem; 56-57/Enbiya 85-86) inmiştir. Allah-u Teala mübarek Kur'an-i Kerim'de: «İsmail'i, İdris'i ve Zülkifl'i de (yâd et). Hepsi de sabreden kimselerdendi. Onları rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdi.» (El-Enbiya, 85-86) buyurmuştur. (yad etmek: anmak, adini anmak, hatıra getirmek, hatırlamak, M.K.).
Peygamberimiz Hz.Muhammed (S.A.V.) de bir hadis-i şerifinde: «Ben (Miraç gecesinde) dördüncü kat semada (gökte) İdris (peygamber) ile karşılaştım. Cibril bana: "Bu gördüğün İdris'tir. Ona selam ver" dedi. Ben de ona selam verdim. O da benim selamıma cevap verdi. Sonra bana:" Merhaba salih kardeş, salih peygamber" dedi.» buyurmuştur. (Buhari, Müslim) [2]
Hz. İdris ve Azrail Aleyhisselam Kıssası
Dünyâda yaşadığı ömrünün sonuna doğru ölüm meleği Azrâil, Hz.İdrîs'i ziyârete geldi. Hz. İdrîs, Azrâil'e: “Bir anlık benim rûhumu al.” dedi. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ, Azrâil'e; “Onun rûhunu al!” diye vahyetti. Azrâil, rûhunu aldı. Allah-u Teâlâ, Hz. İdrîs'in rûhunu tekrar iâde etti. Hz. İdrîs, Azrâil'e; “Beni semâlara götür. Cennet'i ve Cehennem'i göreyim.” dedi. Allah-u Teâlâ, Azrâil'e onu semâya götürmesini, Cehennem'i ve Cennet'i göstermesini vahyetti. Hz. İdrîs'e Cehennem gösterildi. Cennet'e götürüldü. Cennet'e girince, çıkmak istemedi. Kendisine; “Niçin çıkmıyorsun?” diye sorulunca; “Allahü Teâlâ, «Her nefis ölümü tadacaktır.» buyurdu. Ben ise ölümü tattım. Yine Allah-u Teâlâ, «Herkes Cehennem'e uğrayacaktır.» buyurdu. Ben oraya uğradım. Allah-u Teâlâ, «Onlar oradan (Cennet'ten) çıkmayacaklardır.» buyurdu. İşte ben bunun için Cennet'ten çıkmak istemem.” dedi. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ, Azrâil'e vahyedip, Hz. İdrîs'in Cennet'te kalmasını bildirdi. Hz. İdrîs, böylece Cennet'te kaldı. Bu husus, Kurân-ı Kerîm'de Meryem sûresi 57. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Biz onu yüksek bir mekâna kaldırdık.” buyrulmak sûretiyle bildirilmiştir. Tefsir âlimleri, âyet-i kerîmede bildirilen “yüce mekân”dan murâdın, peygamberlik ve Allah-u teâlâya yakınlık mertebesi veya Cennet veya altıncı, yâhut dördüncü kat semâ olduğunu bildirmişlerdir. Nitekim Buhârî ve Müslim'de bildirilen hadîs-i şerîfte, Peygamberimiz (S.A.V.), Mîrâca çıktığı zaman, Hz. İdrîs'i dördüncü kat semâda gördüğünü bildirmiştir.[1]
"Tefsir-i Keşf'ul Esrar ve İddet'ul Ebrar" adlı eserde, Azrail Aleyhisselam ile Hz. İdris'in kıssası ise şöyle anlatılır;
Hz. İmam Muhammed Bakır, Hz. Peygamberin (Allah'ın selamı O'na ve Ehl-i Beyt'ine olsun) şöyle buyurduğunu naklediyor: Meleklerden birisi, Allah katında bir makam sahibiydi. Bir kusurundan dolayı Allah (c.c) onu yeryüzüne yolladı. O, Hz. İdris'in yanına gelerek şöyle arz etti: "Allah'ın dergahında bana şefaatçi ol."
Hz. İdris, üç gün oruç tuttu.Bu üç gün oruçta iftar vakitlerinde hiçbir şey yemedi. Üç gece boyunca bıkıp usanmadan Allah'a ibadet etti. Üç gün ve gecenin ardından seher vakti Allah'ın dergahına o melek için şefaatçi oldu. Allah (c.c) da onun şefaatini kabul ederek o meleği yeniden gökyüzüne çıkmasına izin verdi.
Melek, gökyüzüne çıkarken Hz. İdris'e şöyle dedi: "Bana yaptığın bu iyilikten dolayı bir arzu ve hacetini yerine getirmek isterim."
Hz. İdris, şöyle buyurdu: "Allah'tan arzum ve hacetim şudur: Ben, Azrail'i görmek istiyorum. Onu görürsem, belki alışırım. Zira onu andıkça, Allah'ın bana bahşettiği tüm nimetler, neredeyse anlamını kaybediyor."
Melek, kanatlarını açarak binmesini söyledi. Hz. İdris'i birinci semaya götürdü. Orada Azrail'i sordular. İkinci semaya çıktığını söylediler. Melek Hz. İdris'i ikinci semaya çıkardı. Aynı şekilde yukarı çıkarken dördüncü sema ile beşinci sema arasında şaşkınlık içindeyken gördüler. Melek, Azrail'e şaşkınlığının sebebini sordu.
Azrail şöyle cevap verdi: "Ben, Arş'ın altında idim.Allah, Hz. İdris'in canını dördüncü ve beşinci sema arasında almamı emretti. Şimdi onu karşımda buldum."
Hz. İdris, bu sözü duyunca titremeye başladı ve meleğin kanadından düştü. Azrail'de hemen oracıkta canını aldı.
Keşf'ul Esrar tefsirinin yazarı, Hz. İdris'in gökyüzüne çıkması hadisesini İbn-i Abbas ve bir grup müfessirden naklen şöyle anlatmaktadır: Hz. İdris, havanın sıcak olduğu bir zamanda sahraya gitti. Sıcaktan dolayı iyice bunalınca şöyle dedi: "Ben, bu sıcaklığa bir saat dayanamıyorum.Peki, onu taşıyan melek onun sıcaklığına nasıl dayanıyor?" Bu halde iken şöyle dua etti: "Ey Rabbim! Güneşi taşıyan melek için onun ısısını ve ağırlığını hafiflet."
Allah, Hz. İdris'in o melek hakkında yaptığı duayı kabul etti. Güneş'in o melek için ısı ve ağırlığını hafifletti. Melek, bu durumla karşılaşınca Allah'a şöyle nida etti: "Ey Rabbim! Bu hüküm nedir? Neden benim hakkımda böyle bir hükümde bulundun?"
Hz. İdris, Hz. Adem'in 6. göbekten torunudur. Adem (a.s) kadar olan nesebi, şöyledir: İdris (a.s) - Yerd - Mehlail - Kinan - Enuş - Şit (a.s) - Adem (a.s).[2]
Hz. İdris'in Bâbil'de veya Mısır'da Mûnif denilen yerde doğduğu rivâyet edilmiştir.[1] Pek çok evladı olmuştur. Bunlardan en meşhuru, Metüselah'dır, çünkü Resulullah efendimizin nûru, Hz. İdris'ten sonra ona geçmiştir.[2]
Kendisine otuz suhuf (forma) kitap verildi. Diri olarak göğe kaldırıldı.
Hz. Adem'den ve Hz. Şît'ten sonra; insanlar, madden ve mânen bozuldular. Hz. İdrîs, içinde yaşamış olduğu, Kâbil'in evlâdından bir topluluğa peygamber olarak gönderildi. Her türlü isyân, kötülük ve günâhın işlendiği bu topluluğa Allah-u teâlânın emir ve yasaklarını bildirdi ve Allah-u teâlâya kulluk etmeleri gerektiğini sabırla anlattı. Allah-u Teâlâ ona otuz sayfa (forma) kitap gönderdi. Cebrâil, dört defâ gelerek Allah-u teâlânın emir ve yasaklarını tebliğ etti.[1] Hz. İdris'in bunları insanlara 105 veya 120 sene bildirdiği rivayet edilmiştir.
Kendisine verilen birçok mucizelerden bazıları, ağaçlarda ne kadar yaprak olduğunu bilmesi, havadaki bulutlara çekilmeleri için emir verebilmesi ve kendisinden sonra gelecek olan peygamberleri haber vermesi idi.[2]
Hz. İdrîs, kavmine kendisinden sonra gelecek peygamberleri, son peygamber Hz. Muhammed'in vasıflarını bildirdi. Kendisinden sonra gelecek olan Nûh Tûfânı'nı ve Âhir zaman peygamberi Hz. Muhammed'i bütün tafsilâtıyla anlattı. Peygamber olduğunu ispat eden birçok mûcizeler gösterdi. Fakat kendisine kavminden pek az kimse itâat etti, pek çoğu ise karşı geldi. Bunun üzerine Hz. İdrîs, yaşamış olduğu Bâbil diyârından Mısır'a hicret etti. Kendisine îmân edenlerle birlikte burada yerleşti. Allah-u Teâlâ, ona yetmiş iki lisanla konuşmayı nasip etti. Her kavmi kendi lisanıyla hak dîne dâvet etti. Harp âletleri yapıp, kâfirlerle cihâd etti.
İnsanlara şehir kurmak sanatını ve idârecilik ilmini öğretti. Yüz şehir kurdu. Bunların en küçüğü Diyarbakır yakınında bulunan Rehâ şehridir. Her millet de öğrendikleri bu kâidelere göre kendi bölgelerinde pek çok şehirler kurdu.
İnsanlara muhtelif ilimleri de öğretti. pek çok kimseye hikmet ve riyâziye (matematik) dersleri verdi. Fen ilimleri, tıp ve yıldızlarla alâkalı ince ve derin meselelerden bahsetti. Allah-u Teâlâ, ona göklerin terkiplerini, neden meydana geldiklerini, yıldızlarla alâkalı derin bilgileri, senelerin sayısını ve hesap ilmini öğretti. Hz. İdrîs, kavmine kalem ile yazı yazmasını, iğne ile dikiş dikmesini öğretti. Öğrettiği ilimler, Allah-u teâlânın bildirmesi ile oldu. Yoksa insanoğlunun aklı ve zekâsı, sâdece araştırma yoluyla bu bilgilere ulaşamazdı. Eski Yunanlılar ve daha sonra gelen filozoflar, fizik, kimyâ ve tıp bilgilerini Hz. İdrîs'in kitâbından aldılar.
Hz. İdrîs, uzun seneler insanları hak dîne dâvet etti. Yeryüzünün meskûn yerlerini dört bölgeye ayırıp her birine bir vekil tâyin etti. Bir müddet sonra Aşûre gününde göğe (semâya) kaldırıldı.[1]
Hz. İdrîs diri olarak göğe çıkarılınca, onu çok sevenler, ayrılık acısına dayanamadılar. Hatırlamak için resmini yaptılar. Daha sonra gelenler bu resmi tanrı sandılar, çeşitli heykeller yapıp tapıldı. Böylece putperestlik meydana çıktı.
Hz. İdrîs, ağaçların yapraklarının sayısını bilirdi. Duâ ederken (Bî adedil-evrâk) “Ağaçların yaprakları kadar” diyerek tesbih okurdu. Yıldızlara âit ilmi bilirdi. Kavmini îmâna dâvet ettiği zaman, yıldızların heyeti, durumu ve diğer husûsî hâllerini açıklamasını istediler. Hz. İdrîs, bunu geniş olarak haber verdi. Yıldızların durumunu anlattı. Bunun için “nücûm ilmi”, Hz. İdrîs'ten kalmıştır, denir. Melekler, grup grup onun ziyâretine gelip görünürlerdi. Her birinin ismini, vazîfesini, tesbihini bilirdi. Havada uçup giderlerken onları görürdü. Gökyüzündeki bulutlara dağılmalarını emrettiği zaman dağılırlar ve dile gelip onunla konuşurlardı. Bunlar, Allah'ın Hz. İdrîs'e verdiği mûcizelerdir.
Hz. İdrîs'in hikmetli sözlerinden bâzıları şunlardır:
“Akıllı kimsenin rütbesi yükseldikçe, tevâzûsu (alçak gönüllülüğü) artar.”
“Câhil, mertebesi yüksek olsa da, basîret ehlini hakîr ve aşağı görür.”
“Dostlar arasındaki hakîkî sevgi, içinde bir menfaat temin etme ve kendisinden bir zararı def etme düşüncesi olmayan sevgidir.”
“İnsanda bulunan en fazîletli cevher, akıldır. Sâhibini pişman ettirmeyen en kıymetli şey sâlih ameldir.”
“İyi hasletlerin en üstünü; kızgınlık hâlinde doğruluk, sıkıntı hâlinde cömertlik, cezâ vermeye gücü yettiği hâlde affetmektir.” [1]
Hz. İdris hakkında 4 ayet (Meryem; 56-57/Enbiya 85-86) inmiştir. Allah-u Teala mübarek Kur'an-i Kerim'de: «İsmail'i, İdris'i ve Zülkifl'i de (yâd et). Hepsi de sabreden kimselerdendi. Onları rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdi.» (El-Enbiya, 85-86) buyurmuştur. (yad etmek: anmak, adini anmak, hatıra getirmek, hatırlamak, M.K.).
Peygamberimiz Hz.Muhammed (S.A.V.) de bir hadis-i şerifinde: «Ben (Miraç gecesinde) dördüncü kat semada (gökte) İdris (peygamber) ile karşılaştım. Cibril bana: "Bu gördüğün İdris'tir. Ona selam ver" dedi. Ben de ona selam verdim. O da benim selamıma cevap verdi. Sonra bana:" Merhaba salih kardeş, salih peygamber" dedi.» buyurmuştur. (Buhari, Müslim) [2]
Hz. İdris ve Azrail Aleyhisselam Kıssası
Dünyâda yaşadığı ömrünün sonuna doğru ölüm meleği Azrâil, Hz.İdrîs'i ziyârete geldi. Hz. İdrîs, Azrâil'e: “Bir anlık benim rûhumu al.” dedi. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ, Azrâil'e; “Onun rûhunu al!” diye vahyetti. Azrâil, rûhunu aldı. Allah-u Teâlâ, Hz. İdrîs'in rûhunu tekrar iâde etti. Hz. İdrîs, Azrâil'e; “Beni semâlara götür. Cennet'i ve Cehennem'i göreyim.” dedi. Allah-u Teâlâ, Azrâil'e onu semâya götürmesini, Cehennem'i ve Cennet'i göstermesini vahyetti. Hz. İdrîs'e Cehennem gösterildi. Cennet'e götürüldü. Cennet'e girince, çıkmak istemedi. Kendisine; “Niçin çıkmıyorsun?” diye sorulunca; “Allahü Teâlâ, «Her nefis ölümü tadacaktır.» buyurdu. Ben ise ölümü tattım. Yine Allah-u Teâlâ, «Herkes Cehennem'e uğrayacaktır.» buyurdu. Ben oraya uğradım. Allah-u Teâlâ, «Onlar oradan (Cennet'ten) çıkmayacaklardır.» buyurdu. İşte ben bunun için Cennet'ten çıkmak istemem.” dedi. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ, Azrâil'e vahyedip, Hz. İdrîs'in Cennet'te kalmasını bildirdi. Hz. İdrîs, böylece Cennet'te kaldı. Bu husus, Kurân-ı Kerîm'de Meryem sûresi 57. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Biz onu yüksek bir mekâna kaldırdık.” buyrulmak sûretiyle bildirilmiştir. Tefsir âlimleri, âyet-i kerîmede bildirilen “yüce mekân”dan murâdın, peygamberlik ve Allah-u teâlâya yakınlık mertebesi veya Cennet veya altıncı, yâhut dördüncü kat semâ olduğunu bildirmişlerdir. Nitekim Buhârî ve Müslim'de bildirilen hadîs-i şerîfte, Peygamberimiz (S.A.V.), Mîrâca çıktığı zaman, Hz. İdrîs'i dördüncü kat semâda gördüğünü bildirmiştir.[1]
"Tefsir-i Keşf'ul Esrar ve İddet'ul Ebrar" adlı eserde, Azrail Aleyhisselam ile Hz. İdris'in kıssası ise şöyle anlatılır;
Hz. İmam Muhammed Bakır, Hz. Peygamberin (Allah'ın selamı O'na ve Ehl-i Beyt'ine olsun) şöyle buyurduğunu naklediyor: Meleklerden birisi, Allah katında bir makam sahibiydi. Bir kusurundan dolayı Allah (c.c) onu yeryüzüne yolladı. O, Hz. İdris'in yanına gelerek şöyle arz etti: "Allah'ın dergahında bana şefaatçi ol."
Hz. İdris, üç gün oruç tuttu.Bu üç gün oruçta iftar vakitlerinde hiçbir şey yemedi. Üç gece boyunca bıkıp usanmadan Allah'a ibadet etti. Üç gün ve gecenin ardından seher vakti Allah'ın dergahına o melek için şefaatçi oldu. Allah (c.c) da onun şefaatini kabul ederek o meleği yeniden gökyüzüne çıkmasına izin verdi.
Melek, gökyüzüne çıkarken Hz. İdris'e şöyle dedi: "Bana yaptığın bu iyilikten dolayı bir arzu ve hacetini yerine getirmek isterim."
Hz. İdris, şöyle buyurdu: "Allah'tan arzum ve hacetim şudur: Ben, Azrail'i görmek istiyorum. Onu görürsem, belki alışırım. Zira onu andıkça, Allah'ın bana bahşettiği tüm nimetler, neredeyse anlamını kaybediyor."
Melek, kanatlarını açarak binmesini söyledi. Hz. İdris'i birinci semaya götürdü. Orada Azrail'i sordular. İkinci semaya çıktığını söylediler. Melek Hz. İdris'i ikinci semaya çıkardı. Aynı şekilde yukarı çıkarken dördüncü sema ile beşinci sema arasında şaşkınlık içindeyken gördüler. Melek, Azrail'e şaşkınlığının sebebini sordu.
Azrail şöyle cevap verdi: "Ben, Arş'ın altında idim.Allah, Hz. İdris'in canını dördüncü ve beşinci sema arasında almamı emretti. Şimdi onu karşımda buldum."
Hz. İdris, bu sözü duyunca titremeye başladı ve meleğin kanadından düştü. Azrail'de hemen oracıkta canını aldı.
Keşf'ul Esrar tefsirinin yazarı, Hz. İdris'in gökyüzüne çıkması hadisesini İbn-i Abbas ve bir grup müfessirden naklen şöyle anlatmaktadır: Hz. İdris, havanın sıcak olduğu bir zamanda sahraya gitti. Sıcaktan dolayı iyice bunalınca şöyle dedi: "Ben, bu sıcaklığa bir saat dayanamıyorum.Peki, onu taşıyan melek onun sıcaklığına nasıl dayanıyor?" Bu halde iken şöyle dua etti: "Ey Rabbim! Güneşi taşıyan melek için onun ısısını ve ağırlığını hafiflet."
Allah, Hz. İdris'in o melek hakkında yaptığı duayı kabul etti. Güneş'in o melek için ısı ve ağırlığını hafifletti. Melek, bu durumla karşılaşınca Allah'a şöyle nida etti: "Ey Rabbim! Bu hüküm nedir? Neden benim hakkımda böyle bir hükümde bulundun?"