Mustafa Kemal Paşa'ya Velilerin Desteği ve Kurtuluş Savaşı Anıları

Hakan Koray

Demirbaşlardan
Katılım
3 Ocak 2009
Mesajlar
1.296
Tepki puanı
805
Puanları
113
Tuttuğu Takım
Takım Tutmuyorum
Türk'ün karakteri yüksektir. Atatürk, bu gerçeği görmüş: "Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır; zekidir, " diye övgüyle hitap etmiştir. Sonunda bir mutluluktan söz ederek: " Ne mutlu Türk'üm diyene! " demiştir.

Bunu neden görmüyorlar ve onu suçluyorlar? Atatürk kimseye: "Ben peygamberim," demedi. "Sen peygambersin," diyenler oldu. Ama o, elinin tersiyle bunları ittirdi: "Hayır! Ben askerim. Komutanım," dedi.

Kütahya istasyonundan tren geçerken Atatürk, trenin kompartımanında biraz eğlenir. Halk Atatürk geçiyor, diye istasyona hücum eder. O günün Maarif müdürü:

-Hey Kütahyalılar! Şehrimize peygamber geldi, diye karşıdan bağırır. Atatürk, kompartımanda bu sözü duyunca :

-Defedin şu mürâîyi! Sokmayın şuraya. Ben peygamber değilim; ben askerim. Komutanım, der.

Bu sözü, Atatürk'ün iki metre kadar yakınında bulunan babam Lütfi Bey duyar. Ben de ondan dinledim.

"Bütün kötülükleri ona çıkarmamak ve mal etmemek lâzım. Elbette onun da eksiği, kusuru vardır. Nihayet beşerdir; peygamber değildir. Ama yaptığı büyük hizmetler vardır. Öne düşmüştür. "
Anadolu'nun o günkü manevî ricali, onu bu işe münasip görmüştür ve seçmiştir.
O, arkasında binlerce Mehmetçik ile yüzlerce komutanla rahmet-i ilâhî, şefâat-i peygamberi ve himmet-i pirânla bu vatanı düşmanlardan kurtarmıştır.

Azizim Hoca Mustafa Efendi (k.s.), bir gün bu büyük Türk kumandanı ile ilgili şu gerçeği ifade buyurdular:

-Oğlum, Atatürk'ün kaputunu örtünerek Kocatepe'de kayaların üstünde uyurken çekilmiş bir fotoğrafı vardır. Sen, onu gördün mü?

-Evet azizim, gördüm.

-İşte oğlum, o taşların üzerinde uyumadan önceki Mustafa Kemal' le uyandıktan sonraki Mustafa Kemal farklıdır. O, uyku anında iken Anadolu'nun erenleri ve
erbâb-ı kemal teveccühte bulundular. Uyandığı zaman " Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir ileri! " sözünü söyledi.

Burada şöyle bir soru akla gelebilir: Niye Atatürk, başka paşalar yok muydu? Azizim Hoca Mustafa Efendi (k.s.)'in ifadesiyle bu sorunun cevabını verecek olursam: Mustafa Kemal, yapısı itibariyle şecaat ve ****net sahibi bir kişiliğe sahipti. Bunun böyle oluşunu da teğmen rütbesini taktığı andan itibaren birçok savaşların içine girip hepsinden muzaffer olarak çıkmasıyla göstermiştir.
Yine Atatürk'le ilgili ancak bugüne kadar hiç duyulmamış bir hadiseyi Azizim Hoca Mustafa Efendi (k.s.)'den dinledim:

Atatürk, Bandırma vapuruyla Samsun'a çıkıp Kuvâ-i Milliyye hareketlerin başlattığı zaman Erzurum ve Sivas arasında Atatürk'ü taşıyan araba arıza yapar Arkadaşları, arabanın arızasını gidermeye çalışırlar. Bu arada Mustafa Kemal, yolun kenarında bir ileri, bir geri yürümeye başlar. Aynı zamanda düşüncelidir. Bu esnada yolun üzerinde Atatürk'e doğru merkep üzerinde başı sarıklı bir köy imamının gelmekte olduğu görülür.

Hoca Efendi yaklaşarak Atatürk'e selâm verir. Atatürk:

-Aleyküm selâm hocam, diyerek mukabele eder.

Mustafa Kemal Paşa, Hoca Efendi'ye:

-Hocam, yolculuk ne tarafa? diye sorar.

Hoca Efendi, parmağını uzatarak 3-5 km. ilerideki ağaçları göstererek bir köyü işaret eder:

-Beyim! İşte şu karşıdaki köye gidiyorum, der.

Mustafa Kemal Paşa:

-Hayrola hocam! O köyde ne işin var? diye sorduğunda hoca:

-Beyim, o köyün imamı, benim ve bu civardaki imamların hocasıdır. Benim gibi birçoğumuzu yetiştirmiştir. Dün üç beş köyü, kendi köyünde toplayıp, aşlar kaynatıp hatimler okuyup, dualar edileceğini haber saldı. Bu yapılacak duaya katılmak için yola çıktım, der.

Atatürk:

-Hocam, nedir duanızın sebebi? Sünnet, düğün falan mı var? diye sorduğunda, Hoca Efendi:

-Hayır beyim! Sünnet, düğün falan yok. Hâdise şudur : Allah, bu milletin başına bir Mustafa Kemal Paşa vermiş, milletin önüne düşmüş, kurtuluş hareketlerini başlatmış. Onun muvaffakiyeti için hatimler okuyup dualar etmeye gidiyorum, der.

Mustafa Kemal:

-Hocam, Allah dualarınızı kabul buyursun. Masum çocukları da duanın içine katın. Masumların içinde bulunduğu dua ind-i ilâhîde kabul olunur, der.

Bu konuşmanın üzerine Atatürk, hocayı biraz daha konuşturmak ister ve şöyle devam eder:

Hocam, maşallah bindiğin merkebe iyi bakmışsın. Hayvan besili, der.

Hoca:

-Beyim, dil bilmez hayvan. Yemine, samanına dikkat etmezsek Allah sorar, diye cevap verir

Atatürk tekrar sorar:

-Hocam, sen hiç hayvanlarla, kuşlarla yani böyle canlılarla ilgili kitaplar okudun mu?

Hoca:

-Beyim ben okumadım, fakat şimdi gittiğim o karşıdaki köyün hocasından bu mevzularla ilgili çok sohbet dinledim. Başınızı ağrıtmazsam anlatayım, der.

Atatürk:

-Buyur hocam anlat, der.

Hoca Efendi, kendi hocasından dinlediği şu hikâyeyi anlatır.

-Asırlar evvel eski Yunan âlimlerinden birisi, yumurtlayan hayvanlarla doğuran hayvanların tesbit ve tefriki için seyahate çıkmış. Üç dört sene gezinmiş ve bir hayli bilgi toplayıp kitap yazmış. Seyahati sırasında Bağdat'ta imam-ı Azam Hazretleri'nin medh ü senasını işitmiş ve imam-ı Azam Hazretlerini ziyarete varmış. Karşılıklı hâl hatır sorulduktan sonra imam-ı Azam Hazretleri bilgine:

-Sebeb-i seyahatiniz nedir? diye sorduğunda seyyah bilgin:

-Efendim, yumurtlayan hayvanlarla doğuran hayvanları tesbit için çalışıyorum, diye cevap vermiş.

İmam-ı Azam Hazretleri:

-Çalışmanız bitti mi, diye buyurduğunda bilgin:

-Henüz bitmedi. Üç dört sene daha gezip dolaşmam ve çalışmam lâzım, der.

Bunun üzerine imam-ı Azam Hazretleri, gezgin seyyaha şöyle der:

-Kendine yazık edip yormuşsun. Bunun için senelerce gezip dolaşmana gerek yoktu. Oturduğun yerden yapabilirdin.

Bilginin gözleri açılır. Dikkatle ve hayretle:
-Nasıl olur? diye sorar.
İmam-ı Azam Hazretleri:

-Kulağı dışında olanlar doğurur. Kulağı içinde olanlar yumurtlar. Meselâ deve kuşu kocaman bir kuştur. Kulağı içinde olduğu için yumurtlar. Gece kuşu küçük bir kuştur, ancak kulağı dışarıdadır. Doğurur, diye cevap verir.

Bunun üzerine Yunanlı bilgin:

-Eyvah emeklerim! diye dizlerini döver.

Atatürk, dikkatle hocadan dinlediği bu hikâye üzerine:

-Hocam ağzına sağlık. Çok güzel anlattın, diye hocanın gönlünü okşar.

Bundan sonra Hoca Efendi:

-Beyim muhabbet güzel, ama ben yoluma devam edeyim. Hatim ve dualarımızı yapalım. Zira köyüme geri dönmem lâzım, diye ayrılır. Hoca Efendi, üç beş metre gider sonra geriye döner. Atatürk'e yaklaşarak:

-Beyim güzel dilleştik. Ancak sizi tanısaydık. Kim olduğunuzu bilseydik, deyince Atatürk hocanın yanına yaklaşır. Sağ elini merkebin üzerindeki hocanın omuzuna koyar. Derin bir nefes alır.
-Hocam hocam! İşte o dua etmeye gittiğin Mustafa Kemal benim, der. Bunu duyan Hoca Efendi, merkebinden iner. Atatürk' le sarmaş dolaş olurlar ve her ikisi de ağlar. Sonra hoca yoluna devam eder.

Azizim Hoca Mustafa Efendi (k.s.)' den bana intikal eden bu hâdiseyi azizim o günleri gören ve yaşayanlardan dinlemiştir.

Elbette bu hikâye, Mustafa Kemal Paşa'nın bu büyük hizmetlere top yekûn bir milletin dua ve gözyaşlarıyla başlayıp ve zaferle sonuçlandırdığının altında yatan himmet ve teveccühlerin kimden ve nereden geldiğini anlamakta zorluk çekilmeyeceğinin açık bir delilidir.


Alıntıdır.
 
Back
Yukarı